Koklat ama elletme
Tavlama sanatının altın kurallarından biriydi: "Gösteramaelletme." Gösterme bölümü zamanla koklatmaya geçti ancak elletmeme kısmına eller karıştı. Annelerin öğütleri kulaklarda: "Aman kızım kendine sahip çık." Şöhretlerin demeçleri akıllarda: "Kadınlar cinsel özgürlüğünü yaşamalı." Kızlar da formülü buldu: Ellenmiş bedenler, el değmemiş bekaret. Bu düzen 'elyordamıyla' gidiyordu ki, Şebnem Schaefer her şeyi bozdu. Onca sevgilinin ardından sen çık bekaret raporu al. Suçu da erkeklere at. Pek bi tuhaf geldi bu durum herkese. Eee, tuhaftı da sonuçta. Çünkü doktor raporu sevgili sayını değiştirmez ki. Bekaret zarla bitmez ki. Her şeyi yaşadıktan sonra 'bacak arası' paslar, masumiyet mi yani! Gurbetçi güzel, kendince kendisini savundu ancak birçoklarının oyununa çomak soktu. Bekaretini heyet de onaylasa, Şebnem toplumdan raporu alamadı. Çünkü o toplumun içinde daha ne tecrübeli bakireler vardı. Kimi Oscarlık yeteneği ile bilmem kaçıncı sevgilisini, 'ilk aşkı' olduğuna inandırmış, kimi jinekolog marifeti ile bu zarda düşeşi tutturmuştu. Beylerin pek çoğu evlilik öncesi ilişkileri onaylayıp, evlenecek 'kız' bulamamaktan yakınınca, hanımefendilerin bir çoğu da resti görüp "Koklattımamaelletmedim" savunmasına geçti. Herkes Şebnem'e kızdı ama bu taktik halk arasında uzun süredir kullanımdaydı zaten. Bence hepsinden daha önemlisi vardı. Hangisi daha ahlaksızcaydı: Evlenmeden cinselliği yaşamak mı? Her şeyi yaşayıp da herkese yaranmak için yalanlar sıralamak mı? Şebnem'e yüklenilmesin. O aslında uzun süredir devam eden durumu tersine çevirdi. Şöhretleri taklit eden bir toplum yerine, toplumu taklit eden bir şöhret oldu. Buncasözdensonradakimneistiyorsaonukonuşsun... Gönülaradığınıbulsun... Tez vakitte zengin olmak isteyen jinekolog olsun!