İslam ve temel insan hakları
Bildiğiniz gibi "insan hakları" çağımızın en önemli konusu ve başta gelen sorunlarından biridir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1948 yılında benimseyip yayınladığı "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi" bu haliyle, bir bildirge olarak yeni olmakla birlikte, orada yer alan fikirlerin tamamı şu veya bu ifade ile büyük din kültürlerin tamamında vardır. İslam dini de, temel insan haklarını, belki de tarihte ilk defa, geniş anlamda, yazılı ilkeler halinde güvence altına almıştır. Gerçi İslam'ın üslubu dini niteliktedir. Üslubun dini ahl niteliği, o üslup içinde dile getirilen temel hakların objektifliği, evrenselliği ve aciliyeti konusunda bizi yanlış bir kanaate sürüklememelidir. İslam açısından önemli olan, o hakların kayıtsız şartsız gözetilmesidir. Söz konusu haklarla ilgili Kur'an'ın bakış açısını özetlemeye çalışayım. Temel insan haklarının başında "yaşama hakkı" gelir. Kur'an'da bu hakka o kadar önem verilir ki, orada, haksız yere bir insanın canına kıyma, bütün insanlığa kıymaya, bir hayatı kurtarma da bütün insanlığa hayat vermeye eşit tutulur. (5, Maide, 38) Bu sebeple, intihar kesinlikle yasaklanmıştır. (4, Nisa, 30) Kur'an açısından bakıldığında, önemli olan, sadece yaşamak değil, şeref, haysiyet ve özgürlük içinde yaşamaktır.
İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ VARDIR Bir diğer temel insan hakkı ise, "inanma hakkı"dır. Kur'an inanç konusunda her türlü zorlamanın karşısındadır. "Dinde zorlama yoktur" (2, Bakara, 256) ilkesiyle bu alandaki her çeşit tartışmaya son verir. İmanda bilerek ve isteyerek bağlanma söz konusudur. Bir kimse eğer istemiyorsa, o inanç konusunda zorlamak, onu "inanan" yapmaz. O, ya zorla inandığını söyler. Allah böyle bir Rabb-insan ilişkisini asla istemez. Ya da o, insan, inanmadığı halde "inanmış görünür". Bunun ise dindeki adı iki yüzlülüktür. Diğer bir temel insan hakkı da "özel hayatın korunması"dır. Kur'an insanlara bu konuda uyarır ve yapılmamasını öğütler. (Nur, 28-29) Başkasının özel hayatını öğrenmek, onun utanıp da gizli tuttuğunu bilmeye çalışmak, öğrenilen şeyleri başkalarına anlatmak v.b. tutum ve davranışlar Kur'an'ın iyi görmediği ve yasakladığı eylemler arasında yer alır. Bakınız Kur'an bu konuda ne diyor: "Ey inananlar! Zannın çoğundan sakının, zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin suçlarını araştırmayın (merak etmeyin), kimse kimseyi çekiştirmesin." (49, Hucurat, 12) Bütün bu söylediklerimizin yanısıra, Kur'an mülk edinme, biraraya gelip işbirliğine koyulma gibi bazı hakları da güvence altına almıştır.
ÖZGÜRLÜK OLMAZSA OLMAZ Konuyla yakından ilişkili olan toplumsal çöküşün sebepleri üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Sorumluluk esas itibariyle bireyseldir. Fakat topluma da bazı görev ve sorumluluğun düştüğünü de unutmamak gerekir. Eğer yukarıda söylediğimiz haklar ve özgürlükler çiğnenirse, toplum ve devlet de bunu önlemek için herhangi bir tedbir almazsa toplumsal çöküntü kapıyı çalmaya başlar. Toplumsal çöküntü, nihai tahlilde, sorumluluğunun bilincinde olmayan bir toplumda baş gösteren iktisadi siyasi ve ahlaki bir çöküntüdür. Biz burada sadece ahlaki çöküntüye kısaca değinelim. Kur'an bize daha önce yaşamış olan bazı toplulukların ahlaki çöküntü yüzünden nasıl yok olup gittiklerini anlatır. (7, A'raf, 80-81; 14, İbrahim, 9-10) Kur'an'a göre, yeryüzünün hakiki sahipleri ve mirasçıları ahlı olanlarıdır. Zulüm ve azgınlıkta ileri gidenler yok olmaya mahkumdurlar. (44, Duhan, 28-29) Kısacası, dünyayı imar etmek de bozmak da insanın elindedir. Bundan doğacak şeref ve düşüş de insana aittir. Sorumluluk, birey olarak ve toplum olarak insana düşmektedir. Bizim de yukarıda saydığımız temel insan haklarına saygılı olmamız gerekir. Çünkü dünyanın imarı ve yükselişi bu hakların korunmasından geçer. Dünyayı imar etme arzusunda olan herkesin öncelikle bu hak ve özgürlüklere dikkat etmesi gerekir.