Önceki gün bir şehit annesinin kapısını çaldım. Perdesi çekilmiş bir pencerenin kenarında oturuyordu. Beni görünce, gözlerinin perdesini araladı usulca. İki gözü, iki eylül... İki gözü, iki sokak çeşmesi... "Yanımdaolduğunusanıp,kandırıyorumkendimi" dedi. Duvardaki çakı gibi bir gencin resmini işaret etti bana. Resim ona bakıyordu, o resme...
***
Durmadan çalıyordu başucunda duran telefon. Yiğidi yiğitti bu ülkenin, insanı insan. Acısı büyüdükçe, oda dar geliyordu. "Zorgeliyor" dedi. "Oğlumuyitirmekkadar,bizesaygısızlıkedenlerinlaflarızorgeliyor." Politikacıların topuna gönderilmiş bir öfkeydi bu. Aslan payı birine ait olsa da...
***
Kelimelerimin yetersiz kaldığını hissettiğim bir tesellide, onda hızını kesmeyen bir tepki vardı. "Onlarevleriniyüksektepelerekuruyorlarda,bizlereoradanbakıyorlar" dedi. Kendisine yüz çeviren kaçak villa sahiplerini işaret etti. "Verilmemişsadakasıdayoktu" derken, katıla katıla ağlamaya başladı. Ondaki ateşin kıvılcımı bana düştü. Uyuşmuş parmaklarını yumruk haline getirdi birden. "Benimonlaraverecekbirtekoyumyokartık." "Verdiğimdeharamolsun!"
***
Artık söz geçmiyordu yangın yüreğine. "Sadeceçocuklardeğil,ülkemizingeleceğiölüyor" dedi. Terör örgütüyle kardeş yaşayan politikadan haberi vardı. Ve onları besleyenlerden. "Tünelinucundaışıkyok" dedi.
***
Kulağı bende olsa da, gözü ve gönlü duvardaki resimdeydi. "Onsuzyaşamakbirsızı" derken, vasiyetini bana bağışladı. "Benölürsem,tabutumunüzerineoğlumunresminikoysunlar!" Ayağa kalktım, duvardaki resimle onu baş başa bıraktım. Beni uğurlarken, en acılı cümleleri fısıldadı kulağıma. "Allahımikimizidecennetinekoysunki,benonubulacağım." Yaobanagelecek... Yabenonagideceğim."