Süleyman Demirel, 9. Senfoni çalarken "İşteçağdaşTürkiye" demek suretiyle, bir kafa karışıklığını sergilemişti. Maalesef, ülkemizde, sözgelimi Cumhuriyetbaloları, çağdaşlığın bir sembolü gibi yorumlanır. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün de, 30 Ağustos Resepsiyonu'nu, öncekilerinden daha farklı, daha "çağdaş" bulduğunu Haber Türk'e açıkladı. Söz konusu resepsiyon, muhtelif bakış açılarıyla Gülgün Feyman'ın konukları tarafından yorumlandı. Ben, Sinan Aygün'ün görüşlerinden yararlanarak meramımı anlatmaya çalışacağım. Aygün, Org. Yaşar Büyükanıt'ın duruşunu övüyor; laik Cumhuriyet'e sahip çıkışının yanı sıra, ulusalcı tavrını alkışlıyor. Aygün'ün çizgisi belli; Kıbrıs'ta çözüme karşı; uyum yasalarının her birini bölücülüğe taviz gibi görüyor; Avrupa Birliği karşısında fazla eğik durduğumuzu düşünüyor; Milli Mücadele dönemindeki antiemperyalist tavrın yeniden benimsenmesini istiyor. Bu kadar alkışladığına göre, acaba Genelkurmay Başkanı onunla aynı çizgide mi? Öyle olmadığını ümit ediyoruz. Büyükanıt, askerin siyasete karışmasına da karşı; bunu açıkça ifade etti. Ama, İç Hizmet Kanunu'nda yer alan "Cumhuriyet'ikorumavekollama" hükmünün, kendilerine görev verdiğini ve bu görevden kaçamayacaklarını düşünüyor Büyükanıt. Halbuki, böyle bir vazife, ancak siyasetle iç içe yürütülebilir; politik yansımaları daima olur. Başörtülü kızların üniversiteye girmemesi konusunda laik Cumhuriyet adına bir tavır takınılırsa, bu, siyasete bir müdahale olmayacak mı? Veyahut, diyelim ki, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı'na aday oldu ve seçildi. Acaba Türk Silâhlı Kuvvetleri "Cumhuriyet'ikoruyoruz,kolluyoruz" gerekçesiyle eyleme mi geçecek? Varsayalım ki, Kandil Dağı'ndaki PKK'lılara yönelik bir düzenleme yapıyor hükûmet. Veyahut Kürtçe dilinin okullarda yaygınlaştırılması istikametinde bir adım atıyor. Ülkenin bölünmez bütünlüğünün hangi noktada tehlikeye düştüğü kararını kim verecek? Dolayısıyla, İç Hizmet Kanunu'na atıf yaparak "Bukonulardabizegörevverilmiştirama,başkakonulardasiyasetemüdahaleetmeyiz" demek, gerçekçi değil. İstenildiği takdirde, kadrolaşmadan tutun, Cumhurbaşkanı seçiminden, özgürlükleri genişleten yasalardan tutun, sadece tesettürlülere açık plajlara kadar bir dizi düzenlemede, laik hassasiyetler harekete geçirilebilir, ülkenin bölünmek istendiği iddiası ortaya atılabilir. Şemdinli olayında savcının ihraç edilmesi, bu gibi duyarlılıkların ürünü değil miydi? Ve siyasete rağmen gerçekleşmedi mi?