Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi masalında, erken söndürdü ışıklarını. DinamoKiev'in tozunu aldı, silkeledi ama düşüremedi. Bir hakem vardı, İngiliz. Bir bıçağın Fenerbahçe'nin sırtına saplanması gibiydi. Maçın hemen başında Semih'e yapılan net bir penaltıyı vermedi. Ama Kanarya'da öyle bir defans vardı ki, hakemle birlikte galibiyet ruhunu öldüren onlardı. Hep bir telaş ve kopukluk. O yüzden hücumu düşünürken, gözü arkada kalan bir tavrı vardı Fenerbahçe'nin. Semih'i böyle bir maça umut adamı olarak düşünmek de, sezonbaşıfukaralığının bedeliydi.
***
O muhteşem taraftarın dışında, her şey Fenerbahçe'nin aleyhineydi ama yine Appiah çıktı sahneye. Appiah'ın anasından emdiği süt ayaklarından fışkırdı. Militan ayaklarından. Ve muhteşem bir gol umutları yeşertirken, gole davetiye bastıran defans, gecenin canına okudu yine. Galibiyetin temel ilkesi koşmak. Fenerbahçe ikinci yarıda çok koştu. Ama Kerim'in füzesiyle gelen beraberlik golü, ayaklanan Fenerbahçe ruhu mucizeyi gerçekleştirmeye yetmedi. Talih yıldızı semadaydı da... Yeryüzüne inmedi bir türlü...
***
Kendi alanındayken kaplumbağa hızındaki DinamoKiev, kontratağa kalktığında tavşan gibiydi. Belki de onları hücumda tavşan yapan, Fener defansının ağırlığıydı. Ama bir gerçek var ki, dünkü DinamoKiev elenmeyecek bir takım değildi.
***
Minyatürbirgemiyle Şampiyonlar Ligi denizine açıldığınız zaman sonuç böyle oluyor. Görünen bir şey var ki... Dün gece, Fenerbahçe yönetiminin, Avrupa frekansını UEFAKupası'na ayarladığının resmiydi.