Bu gün "Babalar Günü" imiş.. Benim babam yok ki.. O şimdi Kozlu Mezarlığı'nda, anam ve küçük kardeşimle birlikte koyun koyuna.. Diyeceğim o ki, bir zamanlar benim de babam vardı ama gurbete gideli çok oldu.. Şimdi evimde çalışma odamda; anam bir duvarda, babam başka bir duvarda 2 fotoğraf.. Bazı bazı acayip sanılara düşerim ki, geceleri ben uyuduktan sonra ikisi birlikte o fotolarından çıkıp yanıma gelirler.. Biri üstümü örter, öteki saçlarımı karıştırıp öpüp koklar beni.. Kişinin yaşlanması, hiç bilem büyümesi demek değildir.. Ah o içerideki çocuk.. Ben babamı hep çok sevdim.. Kollarımın arasında öldü.. Cerrahpaşa Hastanesi'nde öldü bir gece sabaha karşı.. Benim de içimi öldürerekten.. Ben 6 yaşındayken elimden tutup Süleymaniye Cami'nin hemen yanıbaşındaki 42'nci İlkokul'a götürmüştü.. Orada birilerine teslim etmişti.. "Etibenimkemiğisizin.." diyerek.. Hiç unutabilemem..
***
Babamın oradaki ölümünden sonra bir kez bile o havaliye, Cerrahpaşa'ya uğramadım.. Çapa'da kendi muhtemel ölümüme gidip gelirken, başımı bir kez bile çevirip bakmadım o havaliye.. Aynen kızımın anası, karım, kadınım da "Boşol.." deyip beni kapı önüne koyduğundan beri, Kadıköy'e de hiç gitmediğim gibi.. Babam Giritli'ydi.. Denizin çok öte uzun yerlerinden gelmişti.. Babasını Rumlar Girit'te öldürmüşlerdi.. Bana denizi, balığı öğretti.. Doğadaki otları, zeytinyağını.. Sübyeyi, ahtopotu.. Karpuzdan fener yapmasını, topaç çevirmesini, uçurtma uçurtmasını.. Pençeli ayakkabılardan, yamalı çoraplardan utanmamamı.. Yerde ekmek parçası gördüğümde öpüp başıma koymamı, elimden geldiğince yoksula yardım etmemi.. Geceleri evde bize Mehmet Akif'in Safahat'ını okurdu.. "Asım'ınneslidiyordumyanesilmişgerçek İşteçiğnetmedinamusunu,çiğnetmeyecek"
***
Anam öldüğünde çok yorgun, çok mahzun, çok yalnız düşmüştü.. Ardından bir emeklilik.. Bizleri, 3 çocuğunu bırakıp gitmek istemezdi herhal ama öldü işte.. Cerrahpaşa Hastanesi'nde.. Bizleri fena halde yalnız koyarak.. Babalık.. Bir gün haber vermiştim.. Sevdiğim kızı bulduğumu ve onunla tanıştırmaya getirceğimi.. Sabah erkenden kalkmış masa hazırlamış.. Yemekler, mezeler, hepsini kendi elleriyle yapmış.. Anam öleli epey bir zaman olmuştu.. Kendi işlerini kendi gören bir Giritli'ydi işte.. Gittiğimizde bardağıma kendi elleriyle içki koymuş, sigara ikram etmişti.. Ağır utanmalar, feci fenalıklar geçirmiştim.. Kutbumu, ekvatorumumu şaşırmıştım.. Coğrafyam bozulmuştu.. 30 yaşındaydım.. Dışarıda tankerle içki içer, baca gibi tüterdim ama babamın yanında olacak işlerden değildi katiyen.. Kişi bencileyin kocayınca belleği akıl almaz işler kendine.. İskenderun'daydık, tayini çıkmıştı.. Erzurum isimli küçük bir gemiyle İskenderun'dan Marmaris'e gidiyorduk.. (Osavaşyıllarındabile,gemilerimizkıyıkıyıgidergelirlerdikendisularımzda,şimdikihallarımızabakın.."SuakarTürkbakar.."birhallar..) Yıllardan 1944.. Akdeniz, mayın, torpil, denizaltı kaynamakta.. Önümüzde giden bir geminin mayına çarpıp battığını söylemişlerdi.. Bizim Erzurum isimli vapurcuk geceleri koylara sığınıyor, gündüzleri ağır aksak suya koyuluyordu.. 7 gün 7 gece yol gittik.. İskenderun'dan Marmaris'e.. Onun, babamın hiç uyuduğunu görmedim.. Öyle, biri daha beşikte 3 çocuğunun yanında yontu gibi çömmüş oturuyordu hep.. Büyük kaygılar, tasalar içerisinde.. Ve benim en kıymetlim, birtanem babam öldü, kızım doğdu.. Ben baba oldum.. Zeynep Kamil Hastanesi'nin bahçesinde çocuğunun doğumunu beklerken ağlayan bir adam.. Ama size bir sır, erkekler doğumlarda, gelen bebeleri için değil kadınlarına bir şey olacak korkusuyla ağlarlar.. Ya da bilmem benim düşüncemdir.. Çocuk, dirlikdüzenlik içinde geldiğinde en büyük mutluluktur.. Ama anasıyla birlikte.. Ve kızım doğdu.. Ben babamı bilirdim, ama babalığı değil.. Onu ilk gördüğümde, kucağıma verdiklerinde.. Çocuğuma sevgi köleliğimin başlangıcı oldu o ilk kucaklama.. Analar tamam da babalar da çocukları için pek fark ettirmeden rahatlıkla dünyayı ipe çekebilirler.. Kızım 5 yaşlarındaydı evlilik sona erdi.. Anası aldı götürdü.. Çok bir süre, çok uzak ellerde benden ırak kaldı.. Nasıl bir kahırlardı bilemezsiniz.. Kanserden daha zehir-zıkkım bir şeyler.. Kızıma hasretlik, içimde balta girmemiş bir ormana dönüştü.. Baba hasretliklerini, baba acılarını, baba kahırlarını ne anlarlar birileri.. O zamanlar Atatürk Havalimani Yeşilköy'dü.. Yeşilköy'ün taşı-toprağı, kızım anasıyla birlikte uçağa binerken benim ağlamaklı hallarımı seyretmişti.. Bütün kaptan pilotlar, acıma, tehirli kalkışlar yapmışlardı.. Ve benim gidip ücra köşelerde ne biçim ağladıklarım.. Her insanın bir şiiri olmasa bile bir öyküsü vardır.. Bunlar uzun anlatılardır.. Bir Babalar Günü diye takıldım işte.. Ama siz bu gece televizyonlarda bakının hele.. Darülaceze'de, sığınaklarda ya da huzurevlerinde, bir ses, bir nefes bekleyen, terk edilmiş, evlatlarını bekleyen kişilere.. Ve sokaklarda, oralarda, buralarda, hanelerde, mekanlarda çocuklarına bir parça çikolata, bir tek muz alamayan babalara.. Babalar Gününüz mutlu olsun.. Yani masaldan..