Şimdi ben Marmaris'e gitsem, çocukluğumda koşmaca oynadığım o keçi yavrularını, oğlakları bulabilecek miyim? Portakal, mandalina bahçelerini, tatlı patates tarlalarını.. Bodrum'a gitsem o eski deniz adamlarını, sünger avcılarını? O Marmaris ki benim çocukluk payitahtım.. Şimdiki zamanlar oralara akın zamanları.. Şimdiler Bodrum, Marmaris ve Akdeniz kıyılarına sefer halleri.. Haziranlar, Temmuzlar, Ağustoslar hep oraları.. 3 ay boyunca TV'lerde, gazetelerde sadece Bodrum bulursunuz.. Bu mevsimlerde birileri hep iteklerler, dürtüklerler beni.. -HadiBodrum'agidiyoruz..Herşeylerayarlandı,sendegel.. -HadiMarmaris'teyerinhazırsıçrayıver.. Bugünlerde ve yarınlarda herkesler Bodrum'da, Marmaris'te, Çeşme'de ve dahi işte o kıyılarda.. En çok da magazin basını.. Yaz geldi mi, bu İstanbul ahalisinin bir kısmında telaş üstüne telaş.. Güya dinlenceye gidecekler ve "Dinlence.." denilince ilk akla gelen yerler Bodrum ve Marmaris.. Eskizamanlar.. Ben ilkokulu Marmaris'te bitirdim.. İkinci Dünya Harbi'nin bela günleriydi.. İngiliz, Amerikan uçakları gelip hemen karşıdaki Rodos Adası'nı bombalarlarken, arada bir yanlışlıkla bizim oralara da 1-2 tane bırakırlardı.. Marmaris'e haftada 1 gün, Muğla'dan İzmir bağlantılı otobüse benzer bir şey gelirdi.. Ülke ile tek bağlantı oydu.. Gazeteler ki çok eski tarihli, ondan çıkardı.. Rodos Ada'sını bombalarlardı.. Gece seslerini işitirdik.. Amma çocuktuk.. Ölüm o zamanlar pek aşinası olmadığımız şeylerdendi.. Rodos'tan sandallarla kaçıp gelen Yunanlılar olurdu.. "Adadakikedileribileyiyipbitirdik,busandallaölümünekaçarakgeldik.." diyen oralılar.. Biz çocuklardık, pek bilmezdik o zamanlar ölümü.. O günlerin Marmaris'i, benim çocuk gönlümdeki en büyük aşktı.. O zamanlar, tekmil lebiderya, toprağını metrekaresi 10 kuruştan satmaya kalksan kimsenin dönüp yüzüne bakmayacağı bir deniz kasabası.. Körfezi tıkış tıkış balık dolu.. Oltaya hamur parçası koyup salla, her türünden deniz güzellemesi.. Oyuncak olarak keçi yavruları oğlaklarla oynardık.. Portakalı, mandalinayı bedava yerdik.. Yeşil, nasıl bir başka kokardı orada bilemezsiniz.. İstanbul'u, artık bir daha gidilemeyecek kadar uzaklarda sanırdık.. Haritalarda bütün aramalarımıza rağmen Marmaris'i bulamazdık o zamanlar.. Şimdikince ara sıra seller de basardı orasını.. Çıkıp evlerin damlarına otururduk.. Küçücük kayıklarla Marmaris Körfezi'nde dolanıp dururduk.. Arkadaşlarımız olan kaplumbağalar vardı.. Denizin kaç mavisi, ağaçların kaç yeşili olduğunu ben ilk orada bellemiştim.. Bana çok sonraları "Güzelitanımla.." dediklerinde, "Marmaris.." dediğimi anımsarım.. Ve de keşke büyümez, böyle hallara gelmez olaydım.. Büyüdükten, yaşım arttıktan sonra gittiğim Marmaris'te, her seferinde kırıklara, kırgınlıklara kapıldım.. Benim büyük çocukluk aşkımın çok ama çok değiştiğini gördüm.. Bodrum.. Son, 15 yıl filan önce gitmiştim oraya.. İlkini soracak olursanız, 1960'lı yılların başlarında.. Bir süngerci kasabasıydı o zamanlar.. Akşam hava karardığında uykuya yatan.. O gidişimde 10 gün kalmıştım.. Bir ayağımı bile 10 dakika denize sokamamıştım.. Çoğunluk hep İçmeler'de.. "Sabahakadariç,akşamakadaruyu.." bir durumlar.. Ve de abazan kart dişi kediler misali birileri, ayrıyeten asıl mekanlarını bırakın, kümesleri bile olmayan paspal horozlar.. Ayrıca sankim Dolmabahçe Stadı'nda bir maç kuyruğu bir kalabalık.. Kimin eli, kimin bilmem neresinde belli değil, tutanın tuttuğunu becerdiği bir kalabalık.. Ve de yine kendi fikrimce ve zikrimce o havaliye akın edenlerin büyük çoğunluğunun ne doğayı, ne yeşili, ne maviyi, ne çam kokusunu, ne de doğanın çığlıklanmalarını hiç ama hiç bilemedikleridir.. Çoğu kuru gürültü bir kalabalık.. Ben nicelerini bilirim ki tıkış tıkış bir pansiyon odasında göt göte, kıç kıça azap uykular uyuyup günü bir sandviç ile geçirip, anlatıya geldiğinde "Bodrum'daydımabi..BirdeMarmarisçektimaklındurur.." diye cakalanmalar.. Hastir! Sorun bakalım Bodrum'a gidenlerin kaçı kalesine çıkmıştır.. Bilmem, bilemem, belkim orası ile yani Bodrum ile ilgili pek tarafsız değilim.. 1960'lı yılların başıydı.. Oralardan, sünger avcılarından, vurgun üstüne vurgun haberleri geliyordu. Sünger avcıları kırılıp gidiyorlardı.. Birkaçını taze taze İstanbul'a getirmişler, basınç odalarına koymuşlardı.. Dört bir yanları felçliydi.. Atlayıp Bodrum'a gitmiştim.. Süngercilerle denize açılmıştım.. O zamanlar "Bodrum.." dediğin 40-50 hanelik bir kıyı kasabası.. Bir de İskele Meydanı.. Hala çok rahat anımsarım, ismi Stalin olan bir dişi köpek.. O köpeğin kıçına mazot döküp, denize atlamasıyla eğlenirdi süngerci milleti.. Ve de ne biçim işlerdendi.. Hiç yüzme bilmedikleri halde, yırtık pırtık dalgıç elbiseleri ile suyun dibine sallandırılan köy çocukları.. Vurgunu yedikten sonra getirilip Bodrum İskelesi'ne bırakılan ve kan kusa kusa ölen nice genç adam.. Şimdilerde bile "Bodrum.." denildiğinde benim o sahneler gelir gözümün önüne.. 3-5 güne kalmaz.. Bütün magazin basını oralarda olur.. Yine bilinen aşina simaları görüntülemek, "İndim,bindim.." maceralarını yazmak için..
***
Çağrıyorlar beni "HadiMarmaris'egel.." diye.. Oralara gittiğimde ve dahi çocukluğumla karşılaştığımda, ben ona ne diyeceğim? Ha, ne diyeceğim.. O yüzden kaldığım yerde kalayım.. Çocukluğum orada duradursun..