Kahvehanelerden muhabbet açtık ya.. İstanbul'da namları büyük olan, gelen giden makbul kişileriyle anılan, tarihçeleri, öyküleri, romanları yazılan kahvehaneler bir yana, asıl makarası, gırgırı, şamatası bol olan yerler, semt ve mahalle kahvehaneleriydi.. Ümit YaşarOğuzcan.. 40 yıl geçmiş olmalı aradan.. Fazlası var, eksiği yok bir 40 yıl.. Ümit Yaşar Oğuzcan bir öğlen sonrası tutturdu: -Yaube..be..beni..bi..doğ..doğdoğru.. dü..dürüstmey..mey..meyha..meyhaneyegötürsene..Bıktımame..ameri..amerikanbarlardan..Doğrudoğru..dü..dü..dürüstbirmeyhaneye.. Faris'i aradım telefonla.. "BuakşamSefaMeyhanesi'ndebiryerayarla..ÜmitYaşarlaiçmeleregeleceğiz.." dedim.. O tarihlerde Ümit Yaşar'ın adı, namı, arşualalarda.. Şairliği, şiirleri, her yerlerde çalınan şarkıları bir yana, ayda bir intiharları ile de ünlü.. Faris: "Oiştamam..Amaöncekahvehaneyegelin..YedikuleahalisidegörsünÜmitYaşar'ı.." diye söyledi.. Atlayıp gittik.. Daha "HaydiAbbasvakittamam/Akşamdiyordunişteolduakşam" değil bir saatler.. Rakıya çömmek için vakit erkenlerden erken.. Faris, kahvehanede bir hödüğü karşısına almış tavlada yolmakta.. Usturuplu salladığında, zarları düşeş, dübeşten geçilmemekte.. Tanıştırdım Faris'i.. Etraftan tanıyanları çıktı Ümit'in o zamanlar ki televizyonun daha ismi bile yok.. Haber bir anda semtte yayıldı.. "ÜmitYaşarkahvehanede" diye.. İnanmazsınız belki ama o günler şairler tanınırlardı, sevilirlerdi.. Şiir günlerinde, matinelerde oturulacak yer bulunmazdı.. İstanbul şimdikince "Herpantolondanfırlayanbaltanınsanatçı" diye orta yerlerde dolaştığı bir kent değildi.. Faris tavlayı bıraktı, Ümit çöktü.. Rahmetli fena halde hastaydı bir tavlaya, bir de Veliefendi'de at yarışı kovalamaya.. Faris fıslayarak dedi ki bana: BedrosUsta.. -BakBedrosUstayandaoturuyor..Makarayıhazırladık..BirazdanEngingelecek..Gelecekkihötöröftiplemesiyle..Yumuşakyumuşakgelecekanlayacağın..Çaktırma..Amaşimdiseyret..Bakpantolonceplerimideldim..İçleritaşdolu..Onagöre..GülmedeBedrosuyanmasın.. Bu Bedros Usta o zamanların Yedikulesi'nde hafiften "İyisaatlerdeolsunlara" uğramış biri.. Ben ve bizim taifenin bir değişik tür üşütüğü.. Ama o Bedros Usta bizler gibi değil.. Zararsız.. Bedros Usta kendini doktorların piri sanısında.. Alemde doktorluğu üstüne kimse yok.. Tedavi edemeyeceği hastalık yok ama en çok böbrek ve mesane üzerine.. Prostatı ve basuru anında kesin ve "Carttt" diye kökünden kesip atıyor.. Sandalyeleri çekip Bedros Usta'nın yanına oturduk.. Faris, oturduğumuz yerde, iki üç dakika sonra masada kıvranmaya başladı.. Ter ter tepiniyor, kafasını masaya vuruyor, inliyor.. -BedrosUsta!Amanustacığımbenöldümbuböbreksancısından..Yinetuttuböbrektaşlarım..AmamefaaspasbanabirçareBedrosUsta! Bedros oturduğu yerde kurum kurum.. -Sıkdişinibeevladum..Bedros'ataşmıdayanır?Zogetirinbanaordanbibardakterkossuyu.. O kahvehanede zaten herkesler "İyiaileçocuğu" anında bir bardak su.. Bedros Usta, suyu okuyor, üflüyor ve Faris'e içirtiyor.. Faris, daha dakikası dolmadan ayağa fırlıyor tepinmeye başlıyor durduğu yerde ve delik pantolon ceplerindeki çakıl taşları pata küte yerlere.. Kahvehanede güya şaşkın çığlıklar.. Ve paçalardan düşmeyi sürdüren taşlar.. Bu arada Faris çığlıklanmaya devam: -Allahhh,Allahhhtaşlarımıdüşürdüm..Düştütaşlarım.. Ümit Yaşar tavlayı bırakmış, şaşkın seyirde.. Yafu dostlar orada olup da Bedros Usta'yı görecektiniz.. Ağzı kulaklarında, elini boşlukta "Boşver" dercesine sallayıp tiratta: "Gelsinler,görsünler..Bizimilmimizi,hazakatimizi,bizimdoktorluğumuzukabuletmeyenpezevenklergelsinlergörsünlertaşnasıldüşürülmüş,hiçoperasyonsuz" diyerek.. Kıçakuzuciğeri.. Ve az biraz sonra Engin giriyor kahvehaneden içeriye.. Kırıta kırıta "Adavapuruyandançarklı" bir hallerde, çalkalaya çalkalaya.. Ulan abi sanki 40 yıllık ibneler gibi.. Adam arkadaşım olmasa ben de yiyeceğim, inanacağım.. Faris, böbrek taşlarını döküp rahatlamış ya, Bedros Usta'ya kısaca hikaye ediyor: -Yauusta,bugördüğünarkadaşküçükkenincirağacınaçıkmış,oradakazarakıçınaincirdalıgirmiş..Sözümüzmeclistendışarı,ogündenbuyanaböyle..AnasıkahrındanölecekbeBedrosUsta..Ammanbirçare..İmdatsendengelsin.. Bedros Usta, bir süre düşünüyor gibi yapıyor ve sonra söylüyor: "Evladumbenbunubiriyicemuayeneedeyimönce..".. Engin o ara baygın baygın bakarak, diliyle dudaklarını yalayaraktan Bedros Usta'yı kesmekte.. Ve Engin dediğim deyyus da, sarışın, yumurta gibi bir oğlan.. Yafu bilmesen ben inanacağım teresin yaptığı işvelere, cilvelere, kıvırtmalara, çalkalamalara.. Bedros Usta, Engin'i gözüne kestirmiş onun için sessiz sakin bir yerde, "Arızalıarkakaportayı" muayenede ısrarlı.. Bedros Usta, muayenede fena halde ısrarlı.. Tedavidekuzuciğeri.. Faris, sakin sakin: -YaudoktorlarındoktoruBedrosUstacım,bununmuayenelikhalimikalmış?Sentaşlarınasıldeminanındadöktüysen,onundakıçınabiçarebekurbanolduğum.. Bedros, yine uzun uzun düşünür gibi yapıyor.. Herkesler gayetle ciddi seyirde.. Ve sonra çareyi açıklıyor: -Şimdihemengidipdahaçoktazeikikuzuciğerialacaksınız..Getireceksiniz..Benbuoğlanıalıpbenimevegötüreceğim..Ociğerleriarızalıyerineyaniyamağnadınız,kıçınayapıştıracağım..Gerisinekarışmayın..Bupuştuniçindekendisinikaşındıranbütünkurtlargelipciğereyapışacaklar..Böyleikiüçseansdaha..Amaheptazekuzuciğeri..Yoköylesığır,koyun,mandafalanfilan..İllakuzuciğeri..İçindehiçkurtkalmamacasına.. Ama Bedros ısrarlı, bir şekilde ameliyeyi kendi evinde ve bir başına yapmakta ısrarlı..
***
Gül Allah gül, kalkıyoruz.. Kahvehaneden sonra meyhane.. Yedikule Sefa Meyhanesi'nde masamız hazır.. Şarkılı, şiirli, gamsız, kasaretsiz bir gece.. Yemeler, içmeler.. Faris bir ara kalkıp gidiyor.. Kısa bir süre sonra elinde bir tabak dönüyor.. Tabağın içinde bir jilet ve Ümit'in önüne koyuyor tabağı: -ÜmitYaşar,abembe!KralÜmitabim.. Bidebizimiçinbirintiharkaysanaha?HaniYedikulemiz'indenamıyürüsün..AslanımÜmitabem! Masadakiler, yan masadakiler, bütün meyhane alkışa duruyor.. -İsteriz,isteriz,isteriz.. Ümit bana bakıyor.. Göz kırpıyorum, elimi "Boşver" dercesine sallıyorum.. Ümit boş veriyor.. Ve sonra söylüyor ki: -Baş...baş....başkaza...Başkazamanulanlar!