Ve eyvah ve heyhat ki artık ne "daktilokızlar" ne de daktilolar var.. Geçen Pazar günü bu köşedeki yazımın altında bir dip not olarak aynen söylemiştim ki: "Sondaktilomdaistopetti..Yürümüyorartıkveartıknedaktilosatıcılarıyadatamircilerivar.. Elim,kolumbağlıveevinbirköşesidaktilomezarlığı.. BakalımTakvimgazetesi"Ağanınelitutulmaz"deyipbenfakirebirdaktilotedarikedermi?Hanişöyle"F"klavyelidandikolmayanÇin'den,Maçin'dengelmeyenbirşey.. Yazılaraksarsahani,bendenbilmeyin,daktilodan.."
***
Bizim yazı, bir gün aksadı.. Çarşamba yerine perşembeye kaldı.. Ve Takvim'in Genel Yayın Yönetmeni Oğuzhan Beyaz bir daktilo iletti.. Ula ben bugüne değin epey daktilo gördüm ama çikolatalı pastalı daktiloyu görmem ilk kez.. Daktilo koca bir pasta ile geldi.. Şampanyayı yeğlerdim oysa.. Daktilo çikolatalı pastalı ama ikinci ya da üçüncü el.. Yok ki artık sıfır kilometre daktilolar.. Fabrikaları iflas etti.. Sen kahrolma emi bilgisayar.. Ya da adın her neyse.. Bir daktilo soykırımı ki, tekmil hüzün.. Birzamanlar.. Oysa bir zamanlar daktilolar, "daktilokızlar" vardı.. Daktilo bilmek, daktilo kullanmak bir ayrıcalıktı 30-40 yıl önce.. Güzellik yarışmaları yapılırcasına, daktilo yarışmaları yapılırdı.. Spor ve sergi sarayı lebabep dolardı o daktilo yarışmalarında.. Hızlı yazanlara, hatasız yazanlara kupalar, armağanlar verilirdi.. İş arayan kadınlar, genç kızlar arasında olmazsa olmaz bir şarttı: -Onparmakdaktilonuzvarmı? Daktilo bilmek, kullanmak hele on parmakla yazabilmek, büyük bir ayrıcalıktı.. O zamanın yerli filmlerinde "Daktilokızlar" esas rolleri oynarlardı.. Ben mesleğe başladığımda ilk çalıştığım Tercüman'da, bütün gazetede toplasanız iki daktilo bulamazdınız.. Muhabirler, yazarlar, hele yazarlar hep el yazmasıydılar.. Ben ilk daktilomu, mesleğe girdiğimin ikinci ayında almıştım.. 1956'larda.. Kız oğlan kız bir İsviçre yapımı "HermesBaby" idi.. O zamanın parasıyla 250 lira ödemiştim ki aldığım maaştan fazla.. Çok ama çok uzun yıllar onunla et ile tırnak gibi yaşadım.. Üstüne gül koklamadım.. (Bakınsayfadakifotoğrafa..Hanialtyazısı1960yıllarındiliyleyazılmışoarmağandaktiloyubilekullanmadım..Benilkdaktilomahiçihanetetmedim..Üzerinekumafilanyanaştırmadım..) 1990 yılların ortalarında ilk daktilom o ellerimin altında can verdi.. Sarmaş dolaş bir hallerdeyken can verdi.. Ben ona oturup ağıtlar düzdüm.. Manyak mıyım ne, bir daktilo makinesinin ardından çığrışlarda bulundum.. Aha alın dinleyin işte.. Ağıt.. Ne o beni, ne ben onu hiç bırakıp gitmemiştik.. En hakikatlimdi.. Beni en çok seven.. Hiçbir şeylere değişmediğim.. O benim, daktilo makinemdi.. Öyle sıradan bir daktilo değil, can yoldaşım, helalim.. Dünyayı dolaştık onunla.. Türkiye'de birlikte gezip tozmadığımız köy, kasaba kalmadı.. Nereye gitsem hep yanımda.. Küçük, miniminnacık bebeğim benim... Birlikte çok ağlaştık, çok gülüştük.. Bir gün bile benden şekvacı olduğunu işitmedim.. Beni, ama öyle, ama böyle, şimdi geldiğim günlere taşıyan oydu.. Ne yemişsem, ne içmişsen ondandı.. Kursağımda sadece onun ekmeği vardı.. Mutluluğum da onunlaydı, kırgınlıklarım, küskünlüklerim de.. En pestenkerane zamanlarımda oturup dertleştiğim, bir sayfa kağıtla birlikte acılarımı tatlılarımı paylaşan tek kapı yoldaşımdı.. Sığınacak tek limanımdı.. Yaşamım boyunca hep ondan otlandım.. O çalıştı, ben yedim.. Ama üstüne gül koklamadığımı bilirdi hani.. Bırakın ilk demlerini, genç kızlık yaşlarını, kocadığında en kral bilgisayarlara, elektroniğin harikalarına başımı çevirip bakmadığımın da hep farkındaydı.. Bundan ayrı bir haz, ayrı sevinç aldığını bilirdim.. Şımarmasın diye söylemezdim ama, onun kağıtla olan haşir neşirliğini şeridinden gelen hafif mürekkep kokusunu, tiktak gidip gelmelerini, şarkı söylemelerini, bilgisayarların "Klopatrası" na bile değişmezdim.. Eğer kucak üstüyse, benim "HermesBaby" im kucak üstülerin en yosması, en hakikatlisi idi.. Ölümünden, beni bırakıp gidişinden bir süre önceydi.. Gecenin çok geç bir saatlerinde oturup dertleşmiştik.. "Neo" demiştim.. "Neo?İyideniyiyekocadınsenartıkgaliba..Sıkçateklemeyebaşladın..Baksendendahamoruğumamakörtopalidareetmeyeçalışıyorum..".. Ve o söyledi ki: -Yinehaltediyorsunherzamankigibi.. Benimyaşlandığımıneredençıkartıyorsun.. Biryılıgeçti,birmakyajsalonunabilegötürmedinbeni..Neyıkattın,neyağlattın,nesildirdin..Şeritlerimideğiştirmektebilehasislikediyorsun.. Ben de ona dedim ki: -Tamam,tamamhaklısın..Sorunyapma.. Hallederim..Amafazladagünahımıalma.. Söyle,bensanahiçihanetettinmi?Seninüstünegülkokladımmı?Banahediyeedilenoenalasındandaktilomakinesiniüstünekumagetirdimmi?Veşuyenizamanlarda,dahayeniyetmelerbilebilgisayarlarınpeşindekoşuştururlarkensendenbaşkayarbilip,elimimisürdüm..Hepseninlegülüpseninleağlamadımmı?Sevgidenyanabirşikayetinvarmı?
***
O "HermesBaby" şimdi evin küçük bir odasında gazete tomarları, kitaplarkağıtlar arasında sonsuz uykusunda.. Sağolsun Aksaray'da bu işlerin doktoru dostum Sefa son daktilom "Adler" i tedavi edip yolladı.. Takvim'in yolladığı da "Olympia" da tıkır tıkır.. Ama sanmam ki ömrüm o ikisine yetsin.. Bakalım göreceğiz.. Ha bu arada geçen Pazar günü daktilomun istop ettiğine dair olan yazıyı yazdıktan sonra bana ulaşıp "Sizebizdaktilobuluruz,dertetmeyin" diyen kadınlı erkekli okuyucu dostlara selam olsun, sevgi olsun.. Merhaba..