Yaşandı ve görüldü işte. Artık yanlışta ısrar etmenin anlamı ne... Güneydoğu'daki terörü sadece silahla önlemek mümkün olmayacak. Eğer yöntem doğru olsaydı, biz bu işin kökünü kazımak için 20 yıl uğraşır mıydık? Demek ki silah tek çare değil. Başkayöntemlerbulmakzorundayız. O başka yöntemler de yıllardır söylenip durur ya, iş icraata gelince bir arpa boyu yol alınmaz. Her siyasetçi aynı şeyi söyler: "Terörü durdurmak için Doğu'yu ekonomik yönden kalkındırmak şart." Buyurozamanneduruyorsun. Kalkındırsana! Tamam da şimdi başka işleri vardır. Örneğin türban. Örneğin kadrolaşma. Örneğin oy potansiyeli daha yüksek olan Batı illerine yatırım gibi... Oysa dünyayı yeniden keşfetmeye ne gerek var: Doğu'dakiterör,işsizliktenvefakirliktenbeslenmektedir. Eğer bu bölgeye fabrikalar kurulsa, iş sahaları yaratılsa, terörün can damarlarından biri kesilmiş olur. Bu bilinir ama nedense iş, Doğu ve Güneydoğu'ya yatırıma gelince tıkanır. Bölgeye yatırımcıları çekmek için güya teşvikler verilir. Ucuzelektrik,ucuzarsagibi... Yeter mi? Tabii ki yetmiyor. Bu kadar teşvik için kim riske girip bölgeye yatırım yapar. Biraz daha cesur teşvikler al bakalım, ne oluyor? Örneğindeki: - Bölgedeki şu ölçekli firmalardan 5 yıl vergi almayacağım. - Bu tesislerde asgari ücretten vergi kesilmeyecek. - Daha yüksek ücretlerden de çok az vergi alınacak. - Elektriği, suyu bedava yaptım. Ne kaybedersin? Zaten o bölgelerden devlete bir para geldiği yok ki kaybedesin. Tabloyabakın. Doğu illerimizdeki şirket sayısının ne kadar az olduğunu göreceksiniz. Kıyaslamanız için söyleyeyim: İstanbul'da 228 bin, Ankara'da 76 bin şirket var. Kocaeli'nde bu sayı 11 bini geçiyor. Doğu'dakiçoğuildeKurumlarVergisimükellefisayısı500'übilebulmuyor. Onlar da küçük işyerleri. Kabul edelim artık: Bu tablo değişmeden terörle mücadelede başarılı olmak mümkün değil. Özelleştirmede gösterilen cesaret, Doğu'yu kalkındırmakta niçin gösterilmez. o da anlaşılır gibi değil.