Fazla mı dalmıştım ne papatyalara.. (Banabirzamanlarpapatyalargetirirlerdibumevsimde..Belkiondandır..)"Papatyalar.." dedimse, sahte ısılar ve ışıklar içinde büyüyenler değil.. Güneşle, yağmurla fışkıran, yanlarında gelincikler olmazsa olmaz, çiçeklerin en kralına değişmeyeceğim toprak kokan papatyalar.. Ve papatyalar adına dalgaya düşüp "enginarmevsimi" ni unutmuşum.. Oysa bir süredir başlamış bile "enginarınsaltanatı" .. Özkan Şahin, telefon edip hatırlattı.. Kendileri şimdi Bağdat Caddesi'nin sosyetesindendir.. 50 yıllık bir geçmişimiz vardır.. Dağları, taşları, uzakları, yakınları, el ele, kol kola dolaşmışızdır yıllar boyunca.. O fotoğraf çekerekten, ben o fotoların yazılarını yazaraktan.. - Sanageleceğim,enginargetireceğim,kaçtaneolsun?İçbakladaistermisin?Hasenaslındakuzuetlisiniyaparsındeğilmi? Diye söyledi sonra.. Evinin önünü bu mevsimde hep bir enginarcı mesken tutarmış.. Ertesi gün öğle vakitleri, ta oralardan kalkıp geldi enginarlar ve bir kuzu kolu ile birlikte.. Eşi Beyhan da ıspanaklı börek yapmış, folyolar içinde, daha sıcak sıcak.. Ulan bizim sacayağının üçüncü ayağı, Cağaloğlu'nun hamamizadesi Faris de 35 gün önce Ayvalık'tan zeytinyağ, yeşil ve siyah zeytin ezmeleri servis etmiş eve.. Sakın bunlar beni rüyalarında gidici görüp de, son nafakalarımı sermekte olmasınlar önüme.. Yakında lokma yapıp, helva dökmezlerse şaşarım.. Ama "Nahhh!" .. Anlayana.. Şimdi anlayanlara, ağızlarının tatlarını bilenlere aynen "enginarzamanları" .. İster anam kadından öğrendiğimce, yani bencileyin, kuzu eti ile kotar, ister iç baklayla zeytinyağlısını yap, ya da petkon sıkıyorsa, becerin varsa dolmasını tezgahla.. Ama hangi usulde yaparsan yap, yanıbaşında iki olmazsa olmaz pezevengi hiç ihmal etmeden.. Birincisi arpacık soğanı ve dahi dereotu.. Karabiber ile kekik, keyfine.. Ben, çok ince kıyılmış portakal kabuğu da atarım aşın içine.. Ama o da keyfinize.. Oldukça uzun bir zamanlardır, mevsimi geldiğinde; bu bizim şehrin bir dolu semtinde, yollarda, sokaklarda, köşe başlarında, enginarı ayıklayarak, limonlu sulara basarak satan satıcılar.. Çocukluğumda enginarlar da mahallelerde at arabalarıyla dolaşırlardı.. "Bayrampaşa'nınenginarı.." diye nam salmışlardı.. Evin kadınları alırlar, kendileri soyar, ayıklarlardı.. Zor, zahmetli bir işti.. Özkan Şahin anımsattı, "Annemkabuklarınıayıkladıktansonraonlarındiplerininasıl,okabuklarınbeyazkısımlarınınebiçimkemirirdikama.." diyerekten.. Ve hayret bir şey, günümüzde bile hala "Bayrampaşaenginarı.." diye bir naralanmalar.. Ula Bayrampaşa'da değil enginar, ot bitecek bir arsa parçası kalmışçasına.. Ahhh, bu "BizÇılgınTürkler" .. Hermevsim.. Şimdilerde, "Zamane.." dediğimiz bu yaşam diliminde, enginar her mevsim var.. Ama dondurulmuş ama konserve, ama oradan ama buradan ithal var.. Burası yemez.. Bana, bizim kuşağa uymaz.. Örneğin, bütün kış boyunca paran varsa birtakım tezgahlarda incirler.. Hani söz timsali neler neler ve incirler.. İthalattan.. Ula oğlum (İzmir'inyemişini,bardacığınıkarıştırmıyorum..) ben daha yakın tarihlere kadar mevsimi geldiğinde Sarıyer'e, Kavaklar'a uzanır, Kavak inciri alırdım.. Ve de aman Allah, taze cevizlere de rast gelirsem eğer; o ceviz içleriyle incirin sarmaş dolaş olmaları, birbirleriyle zi naları tatların en şahanesi..
***
Yafu enginarın yaptığı işlere bak, ben garibi efsane efsane konuşturmakta.. Aha alın işte, bir dut zamanları vardı. Dut ağaçlarının altında çarşaflar.. Beyazı, kırmızısı, ekşimsi moru.. İstanbul dut bahçesiydi.. Dut zamanları, kiraz zamanları, hepsi ayrı ayrı.. Bu mevsimlerde Diyarbakır olaylarından, çocuk çetelerinden, rezilliğin her türlü çeşidinden bahsedilmezdi hep.. Baharla birlikte yaza gebe olmak, bir bebeye gebe olmak kadar heyecan ve keyif verici bir şeydi.. Ula ne işlerdi be.. Dut zamanları.. Kiraz mevsimleri, kavun, karpuz arabaları, hep ayrı ayrı.. O zamanlar büyükler anlatırlardı ki, günlerden bir gün kiraz bir muhabbet sırasında söylemiş ki, "Benimarkamdandutgelmeseydi,siziçöpümeçevirirdim.." diye.. Bir zamanların en makbulleri olan Yarımca'nın, Derince'nin kirazlarına daha vakit var ama aslında öykücülüğü ile ünlü şu Burgaz Adası'nın üstünde hala bir martı olarak dolanıp duran Sait Faik'in bir şiiri düşer aklıma; böyle şeyler geldiğinde aklıma.. "Seninasılbulsam,nasılbilsem Nasıletsem,nasılyapsamda Meydanlardabağırsam Sazımıçalsam Anlatsamşukirazmevsiminin Parakazanmakmevsimideğil Sevişmevaktiolduğunu"
***
Türkiye ve dünya neler nelerle uğraşıyor, ben hala enginardayım.. Cahilliğime, cühalalığıma verin.. Bir yerlerde bir müzik dönüyor: "Karagümrük'üyakarım..İcabındagirip15seneyatarım.." Diyarbakır yanıyor haberlerde.. Oralarda, sokaklarda canlar yanıyor.. Benim evde ocak yanıyor, üstünde enginarlı bir tencere..
***
Hep söylerim, hep anlatırım; ne zaman enginar mevsimi gelse, enginar lafı açılsa, benim aklıma ilk şair Özdemir Asaf düşer.. Hep onu anımsarım sevgiyle, gülümseyerek.. Deli bozuk gençliğim gelip takılır usuma.. Özdemir, enginara "Enginay.." derdi.. En büyük takıntısıydı.. Ve "enginay" a devamlı methiyeler düzerdi ki, hala onunla ilintili bir şiir yazmadığına çok şaşırırım.. Hep "enginay" muhabbetleri ki kişiyi bıktırmacasına.. Kafasına takmıştı bir kerem, beyaz peynirle takviyeli enginay yiyenler, içkiden, alkolden katiyen zarar ve ziyan görmezlermiş.. Ne "Kanser.." ne de "Siroz.." denilen belaya hiç bulaşmazlarmış.. Bıraksanız, küfüre soyunmasanız, gece boyu anlatırdı "enginayınhaysiyetleri" ni.. 1960'lı yıllarda enginarı, şimdikince her mevsim, dondurulmuş ya da konserve halinde bile bulmanız mümkünsüzdü.. O sadece mevsimindeydi.. Ama gel gör ki.. Bazı kış geceleri, Cağaloğlu'nda gazeteden çıkar, Özdemir Asaf'ı tek başına çalıştığı küçük matbaasından alır, rotayı Beyoğlu'na çevirirdik.. Kulis Kulüp'te bermutat 34 altlık, sonra uza uzayabildiğin yerlere.. Yafu nereye gidip çömsek, Özdemir Asaf'da aynı takıntı.. "Beyazpeyniyveenginaysöyleyelim..Kayaciyeye,kanseyeiyigeliy.." Nah gelir.. O dediklerinden gitti sonunda.. Ne beyaz peynir, ne enginar.. Hepsi hepsi gaz.. Şimdi bugünlerde, bir hallarım olsa mezarına giderdim... Çiçeklerle değil ama.. Hiç ayıklanmamış, aynı doğadaki hallarıyla 3 adet "enginay" la.. Nasıl tatlı tatlı gülümserdi kimbilir.. Nasıl şık, güzel bir adamdı.. Çok içtikten sonra neresi olursa olsun orada amuda filan kalkardı ama benim şairlerimin en başka türlü olanıydı..
***
Şimdi yineliyorum; benim bir hallarım olacaktı, onun toprak altında uzanıp yattığı yere gidecektim.. Yooo, çiçeklerle filan değil hiç.. 3 adet, topraktan yeni apartılmış, daha taç yaprakları ıslak enginarla.. Ha, Özdemir'i bilmeyenler için.. Ben kızımın anasına ilk o şiiri okumuştum fena halde sevdalılığımızda.. O Özdemir Asaf şiirini.. Bir Kadıköy vapurunda.. Bir ön güvertede.. Üşümesin diye üstümdeki kazağı çıkartıp ona giydirerek okumuştum.. Beni, elleriyle ellerimi tutarak ısıtmıştı.. Ne bileyim, bir zamanlardı işte.. Ulan enginar şimdiye kadar sana irtifa verdik, yetti, kendine küfrettirme.. Bir de sen efkara durdurma.. Özdemir'in o şiiri mi.. Şimdilerde çok bildik.. O zamanlar az bildik.. 'Lavinia' "Sanagitmedemeyeceğim Üşüyorsunceketimial Gününengüzelsaatleribunlar Yanımdakal