Beşiktaş'ın futbol onurunu kurtarması ve UEFA'da yoluna devam edebilmesi için Zenit maçı çok büyük önem taşıyordu. Maç başladığı andan itibaren Beşiktaş her hattıyla uyumlu, mücadeleci ve arzulu olduğunu hissettirmeye başladı. Beşiktaş haftalardır herkesin söylediği gibi oyunu kanatlara yayınca ve göbeken duvar paslarını deneyince pozisyonlarda beraberinde geliyordu. Nitekim attığı ilk gol de güzel bir organizasyon örneğiydi. Türbündeki ve ekranları başındaki herkes çok koşan, yardımlaşan ve takım ruhunu sahaya yansıtan bir Beşiktaş izledi. Büyük usta Sergen de adeta bir maestro edasında takımı kusursuz yönetiyordu. İbrahimAkın nihayet gerçek futbolunu oynuyor, harika işler yapıyordu. Sahada oynayan herkes performansının en üst noktasında mücadele etti. Şans biraz daha Beşiktaş'ın yanında olsa ilk yarıda maç kopacaktı. Ama direkler buna izin vermedi. İkinci yarıda Sergen'in de yorulmasıyla birlikte Beşiktaş ilk yarıdaki tempoyu düşürerek oynadı. Bu da pozisyon bulmakta Beşiktaş'ı zora soktu. Sergen'in yerine oyuna giren Kleberson sakatlığı nedeniyle pek etkili olamadı. Muhteşem taraftarıyla Beşiktaş bu maçı söke söke almak için herşeyi deniyordu. Bu taraftar ölüyü bile diriltir, tek kelimeyle harikalar.. Takım olmak deyimini tam anlamıyla sahada göstererek oynayan Beşiktaş şanssızlığının kurbanı oldu.