Bugün Öğretmenler Günü. Yine klasik törenler yapılacak, yine klasik nutuklar atılacak. Onların ne kadar fedakarca görevler yaptıkları üzerine, methiyeler düzülecek. Aldıkları "sefalet ücretleri" sergilenecek. Ekonomik durumlarının düzeltilmesi istenecek. "Çocuklarımızıemanetettiğimizöğretmenlerimizinlayıkolduklarıekonomikvesosyalimkanlarakavuşturulması" şeklinde temennilerde bulunulacak. Sonra bunlar unutulup gidecek. Ta ki bir dahaki 24 Kasım'a kadar. Gerçekten de öğretmenlerin içinde bulunduğu durum içler acısı. Düşünün bir kez, 10 yıllık bir öğretmenin eline bile 700 YTL ancak geçiyor. Bununkirasıvar,beslenmesivar,yolparasıvar. Öğretmen geçinemiyor ki okusun, kendisini yetiştirsin. Yetiştiremiyor da zaten. Bağımsız Eğitimciler Sendikası'nın yaptığı bir araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 60'ı hiç kitapgazete okumuyor. Yüzde 44'ü, hafta sonu başka işlerde çalışıyor. Yüzde 79'u ise sömestr ya da yaz tatillerinde yan işlerden para kazanıyor. İlkveortaöğretimde,yaklaşık600binöğretmengörevyapıyor. Bu arada, 200 bin öğretmen açığı var. Öğretmenler, bazı okullarda 50-70 öğrencilik sınıflarda ders veriyor. Kısacası, eğitim neferleri zor koşullarda görev yapıyor. Ancak madalyonun bir de öbür yüzüne bakmak lazım. Buyüzünde,"Nekadarekmekokadarköfte"anlayışıvar. Ücretini beğenmeyen, sosyal durumundan memnun olmayan çoğu öğretmenler, bunun faturasını öğrencilere ödetiyorlar. Bazı derslere girmiyorlar ya da öğrencilerini yetiştirmek için yeterince gayret göstermiyorlar. Bazıöğretmenlerisehaftadaancakbirkaçsaatdersegiriyor. Okuldan kaytardıkları süreyi, başka işlerde çalışarak değerlendiriyorlar. Bu yüzden öğrenciler iyi yetişemiyor. İş öyle bir duruma geldi ki, artık neredeyse dershanelere gitmeyen öğrenciler Anadolu liselerini ve üniversite sınavlarını kazanamıyor. Bazıöğretmenler;görevyaptıklarıokullardançok,ekgelirsağladıklarıdershanelerezamanayırıyorlar. Özetle, devlet öğretmene sefalet ücreti veriyor, öğretmen de kaytarıyor. Olan ise öğrenciye oluyor. İşin acı tarafı, bu gerçeği bilmesine rağmen, Milli Eğitim Bakanı da hiçbir şey yapmıyor. DİPNOT 23 Kasım 1941'de; un, şeker sıkıntısı nedeniyle İstanbul'da pasta, çörek ve benzeri yiyeceklerin yapımı yasaklanmıştı.