İnanın, bunca senedir (30) gazetecilik yapıyorum, her meslekten insanla görüşüp konuşuyorum ama, herhangi bir arsaya (Hele İstanbul gibi bir yerde ve şehirlerde) şuDubailişeyhmidir,prensmidirnedir, onunki gibi ustaca ve çabukça inşaat izni alana ilk defa rastlıyorum. Türkiye'nin en zengini denilen KoçHolding bile inşaat iznini bu ülkede birkaç yılda alabiliyorsa, gerisini düşünün işte... Gazete okurlarının veya televizyon izleyicilerinin dikkatini çekmiştir; sanatçı AjdaPekkan 27 yıl hayalini kurduğu villanın temelini ancak önceki gün attırmış ve çok sevinmiş. Bu zamana kadar, inşaat izni alamadığı için beklemiş... Çoğunuzun da ya başından bizzat geçmiştir, ya da konu-komşunun, dostların, hısım-akrabanın yaşadıklarından görülmüştür ki, bu ülkede özellikle son 15-20 senedir, bir temel atılacağında inanılmaz mücadele başlar... Evinizin balkonunu kapatmayı düşündüğünüzde bile onca bürokrasi ile boğuştuğunuzu unutmazsanız, temel macerasından vazgeçersiniz.
Binderedensugetirtirler Gözünüzün önünde canlandırın hele... Varsayalım, İstanbul'un falanca ilçesinin sınırlarında bir arsanız var. Oraya bir ev yapmayı düşünüyorsunuz. Ne yaparsınız? Önce bölgenin imar durumu çerçevesinde planlarını yapar, sonra yerel belediyeye müracaat edersiniz. Bırakın belediye başkanını, imar müdürünü bile göremez; görevli memurla muhatap olursunuz. İnşaatın durumuna göre belediye bünyesindeki vakfa veya işaret edilecek spor kulübü, dernek, vs. bir yere bağışınızı yaparsınız. Gerekli izinleri alıncaya kadar ayaklarınızda derman kalmaz, belediyeye defalarca koşturursunuz. Hele söz konusu arsa kamuya ait, mesela belediyenin tapulu malı ise ve siz de işadamı olarak bir iş yapmak için teklif götürürseniz... Aman Allahım! Bin dereden su getirtir, akla gelmeyecek yokuşları çıkartırlar değil mi? Sıradan bir yap-satçı'nınki gibi arsa sahibi ile müteahhit arasındaki yüzde 35'ten yüzde 60-70'lere kadar uzanan ortaklık pazarlıkları yapılır. Nihayetinde kamu malı olduğu için en paragöz müteahhit bile belediyeye en az yüzde 40-50 hisse verip işe başlar. Eh, iş bir anlamda belediyenin olduğu için artık ne vakıftan, ne dernekten ve kulüpten, ne de hayır için yarıştığını söyleyen fetbazlardan rahatsız eden de olmaz. İmar ve inşaat işleri kendiliğinden yürür ve kimse "İllallah" demez. Böylece, hayatının en problemsiz işini yapar müteahhitler...
İstanbul,Dubai'leşecek! Dolayısıyla,gelelimDubailişeyhmidir,prensmidir,malumkardeşinİstanbul'akonduracağı,şimdiliksanalalemdevekağıtüzerindegörünenburgulukulelerine... Aval aval bakıp "Vaybeee" diyenler arasında; onca aydın geçinenler, işadamları ve sivil toplum temsilcileri de var. İstanbul'un her tarafına hakim en değerli arazilerden birine kondurulacak matkap gibi burgulu 2 cam binayı, çağdaş mimarinin örnekleri sanıyorlar. Amahiçalakasıyok.Dünyanınengüzelşehirlerindenbiri,Dubai'leşipİstanbulolmaktançıkacak;Ayasofya,Süleymaniye,Sultanahmet,Fatih,YeniCami,Topkapı,Dolmabahçe,Çırağansaraylarımahzunlaşacakama,burgulukulelerdekirezidanslardabazılarıkeyifçatacak. Oysa, belediyenin sadece yüzde 20 payla ortak olduğu eski İETT Garajı arsasını Karadenizli veya Güneydoğulu müteahhitlere aynı şartlarla takdim etselerdi ne olurdu biliyor musunuz? Obinalarıaynışekildevesüredetamamlar,tepelerinebirerkuşkondurur,girişlerinedebuparlakfikriverenherkesinyaldızlıvecilalıfotoğraflarınıasarlardı. İsteyen selamlasın, isteyen bakarak saçınıbaşını düzeltsin, isteyen de Hyde Park'taki gibi aklına geleni özgürce saysın diye!