'Aşkın yaşı olmaz!' Orada duruyordu, uzun boylu, yakışıklı ve 71 yaşındaydı. Bense karşısındaydım ve onu gördüğüm anda yüreğimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Iowa'da küçük bir hastanede aynı doktoru görmek için bekliyorduk ikimiz de. Bir saat sonra, eczanede yine onu görünce çok şaşırdım ve "Artık sürekli karşılaşmaktan vazgeçsek iyi olacak" dedim. Çok kibar bir biçimde yanıtladı beni. Beni ilk karşılaşmamızda farketmişti. Adı Bill'di. Sohbet ederken, bu çekici yabancının torunumun anaokulu öğretmeninin babası olduğunu öğrendim. Kendi torunu da aynı sınıftaymış ve torunlarımız birbirlerini çok seviyorlarmış. Her ikimiz de çocuklarımıza ve torunlarımıza yakın olabilmek amacıyla Iowa'ya taşınmıştık. İkimiz de birtakım mutsuz sonla biten romantik ilişkiler yaşamıştık ve her şeye yeniden başlıyorduk. Bu adamı daha yakından tanıdıkça, daha çok ilgimi çekmeye başlamıştı. Sanatçıydı ve sanat tarihi profesörüydü. Savaş yıllarında, vicdani ve dini inançlarına aykırı olduğu gerekçesiyle askere gitmeyi reddetmişti. Birkaç telefon görüşmesinden sonra, bir konser nedeniyle ailelerimiz bir araya geldi. Kızım o gün kurabiye yapmam konusunda ısrar etti. O gece yaptığım kurabiyeler çok güzel oldu. Bir gün Bill bana telefon etti ve bir gece önce beni kapıma kadar getirip bırakmadığı için özür diledi. Ona bu tür davranışlara değer vermeyen liberal görüşlü bir kadın olduğumu söylediğimde, "Hayır, eğer seni kapına kadar getirseydim, sana iyi geceler öpücüğü verecektim" dedi. Çok geçmeden, o zarif ve tatlı ifadesiyle bana evlenme teklif etti, çünkü yaşadığımız dar çevrede adımın korunması gerektiğine inanıyordu. Kendisine bana görüntünün hiçbir şey ifade etmediğini söyledim. Birkaç hafta sonra ise "İstersen evlilik işimizi birlikte planlayalım" dedi. Bu kadar mutlu olacağımı tahmin etmiyordum. Ona "Hayır" demem mümkün değildi. Haziran ayında, ayın dolunay olduğu bir geceyi planladık nikah törenimiz için ve gazeteye ilan verdik. Evlilik yeminimizi ettikten sonra ise, "Yaşamımdaki her şey, beni bu sihirli dakikaya hazırladı" dedim. Bill ve ben "görevlerimizi" tamamladıktan sonra biraraya gelmiştik. Çok büyük acılar, acıların yanında güzellikler yaşamıştık. Her ikimiz de sonunda iç huzuru bulmuş, kendi kendimize yetmeyi öğrenmiş ve hatta kendi kendimizi takdir etmeyi bile becermiştik. Aramızdaki ilişkiyi düşündüğüm zaman, bir zamanlar okuduğum şu sözler aklıma geliyor: "Yalnızlığımı bir başıma fethetmeliyim. Kendimle mutlu olmalıyım, yoksa kimseye verecek bir şeyim olamaz. Bir elmanın iki yarısının bir araya gelmekten başka seçeneği yoktur ve evet, iki yarım bir bütün yapar. İki bütün birbirini bulduğu zaman ise; bunun adı güzelliktir, bunun adı aşktır, bunun adı mutluluktur..." Lillian Darr