Annemle babam 50. evlilik yıldönümlerini kutlamak üzereydi. Annem heyecanla seslendi: "Bana bir düzine beyaz gül almış!" Zaten hep ne kadar şanslı olduğunu anlatırdı. Örneğin, her ikisinin de alyansının içinde bir şiirden bir dize yazılıymış: "Sana beyaz bir tomurcuk gül gönderiyorum." Çocukları olarak bizler de hiçbir zaman aralarında bir tatsızlık olduğunu bilmedik. Karşımızdaki bu 2 insan daima bir ekipti. Bir gün babama, "Şiirin tümünü anımsıyor musun, baba?" diye sordum ve alyansın içindekileri ışığa tutarak okumaya çalıştım. Bana baktı, derin bir nefes aldı ve John Boyle O'Reilly'nin "Beyaz Gül" adlı şiirini okumaya başladı. Hiç teklemedi, sanki bu şiiri yarım yüzyıldır her gün prova etmişti. "Kırmızı gül tutkuyla fısıldar ve beyaz gül aşkı solur. Kırmızı gül bir şahindir, beyaz gül ise bir güvercin" diye başladı sözlerine. Annem, "Aman, John!" dedi ve mutfaktan çıktı. "Ben sana beyaz bir tomurcuk gül veriyorum, taze yapraklarının ucunda çiy taneleriyle. Çünkü en saf ve en güzel aşkın, dudaklarında tutkunun öpücüğü vardır." Babam gülümseyerek, "Güzel değil mi?" dedi. Annemi bulmak için mutfaktan çıktık. Onu kilerde bulduk, başını 2 elinin arasına almıştı. "Çok utandım" dedi. Annem üniversitede öğrenciyken, flört etmeyi komik bulmuş, ama sonra babamı tanımıştı. Babam karşılaştığı en aklı başında erkekti. Annemi çeken, evlilik kurumu değil, babam olmuştu. Evliliklerinin 50. yılını kutlamak amacıyla, kilisede nikah tazelediler. Babam yemin ederken, çok heyecanlandığı için durakladı. Annem ise çok tutkuluydu. Babamın gözlerinin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı: "Yaşamımın her gününde" Ve bize dönerek; "Bugün benim en mutlu günüm. Çünkü bu tören benim ilk nikah törenimden çok daha güzel oldu, Zaten her şeyin ne kadar güzel olduğunu biliyorum, yaşadım" dedi. www.gozdenet.com