Gül kız Genç adam, işe giderken her gün yolunun üzerindeki güllerle dolu bahçeye bakmadan geçemezdi. Günler geçtikçe güllere bakan gözleri, bahçedeki eve takılmaya başladı. Çünkü, son günlerde o evdeki tül perdenin gerisinde bir genç kızın silüetini görüyordu. Bir sabah her zamankinden daha erken yola çıktı. Bahçenin önüne geldiğinde yüreğinin titrediğini hissetti; çünkü her gün tül perdenin arkasında gördüğü kız, bahçede gülleri suluyordu. Güzel kız, genç adamı görünce yüzü kızararak içeri kaçtı. Adam ise gözlerini bir güle dikerek, gördüğü güzelligi düşünüyordu. Bir gün, genç adam bahçenin önünden geçmedi. Genç kız günlerce boşuna bekledi. Bir gün, yine umutsuz gözlerle yola bakarken, bir grup insanın omuzlarında tabutla geçtiklerini gördü. Yoksa genç adam ölmüş müydü? Genç kız yine her gün tüllerin arkasına geçiyor, boş gözlerle dışarı bakıyordu. Yüzü de, artık bakmadığı, sulamadığı gülleri gibi soluyordu. Genç adam bir gün yine geçti bahçenin önünden. Bir aydır yattığı hastaneden sonunda çıkmış, ilk iş olarak da güllü bahçenin önüne gelmişti. Ama ümit içinde geldiği bahçenin önünde, gülen yüzü asıldı; bahçedeki güller solmuş, pencere kara perdelerle kapatılmıştı. Genç adam yolda oynayan çocuklara sordu; "Bu evde kimse yaşamıyor mu?" Bir çocuk; "İhtiyar bir kadın yaşıyor" dedi. Genç adam; "Burda yaşayan genç kız ne oldu ?" diye tekrar sordu. Çocuklardan biri atıldı; "O verem olmuş, dün öldü"dedi. Genç adam ise adeta yıkıldı. Aradan yıllar geçti. Küçük bir çocuk heyecanla annesiyle babasının yanına koştu, "Dedem gülüyor, dedem gülüyor baba" Koşarak ihtiyarın yanına gittiler, gülerken hiç görmedikleri yüzüne baktılar. Elinde bir gül olan ihtiyar adamın yüzüne, gerçekten bir gülümseme yayılmıştı; biten bir hasrete seviniyormuş, yıllardır görmediği birine kavuşuyormuş gibi mutlu bir gülümseyişti bu. Fakat gözleri kapalıydı... Ahmet Ünal Çam