Simon Kuper'ın 'Futbol asla futbol değildir' kitabında sihirli oyunun yaşamdaki izdüşümlerine ait birçok öykü vardır. 1988'deki AvrupaŞampiyonası'nda Hollanda, Almanya galibiyeti sonrası Hollandalı taraftarların bu galibiyeti sadece basit bir başarı olmaktan öte 2.DünyaSavaşı'nın rövanşı olarak gördüklerinden bahsedilir. Toplu tüfekli savaşların geride kaldığı 21. yüzyılda ülkeler arasında rekabet artık yeşil sahalarda yaşanıyor. Trabzonspor bu akşam görünüşte ŞampiyonlarLigi'nde sıradan bir ön eleme maçı oynayacak. Ancak kim ne derse desin 'Bu maç asla sıradan bir AvrupaKupası' maçı değil. Maç sonrası GüneyKıbrıslıRumlar'ın Anorthosis'in galibiyetini 'Yunanzaferi' olarak göstermelerinin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Amacımız maçı başka platformlara çekip Trabzonsporlu futbolcuların üzerindeki baskıyı daha da artırmak değil. Onlar şimdiye kadar böyle ortamda pek çok maç oynadılar ve zor zamanlardan 'zafer' çıkardılar. Bir hafta önce Larnaka'da stada gelirken gördükleri muameleyi hatırlamak bile onları motive etmeye yetecektir. Trabzonspor nasıl kazanır? Hangi taktikle oynamalı? ŞenolGüneş kimi oynatmalı? Bence bu soruların bu akşamki maç için hiçbir önemi yok. Çünkü bu geceki maç farklı bir 90 dakika olacak ve açıkçası kimin sahaya çıkacağı da fazla bir önem taşımayacak. Ünlü İngiliz devlet adamı WinstonChurchill'in tam da böyle ortamlar için söylenmiş bir sözü var. Churchill der ki "Kendi nedenlerimize inandığımız ve aşılamaz bir kazanma azmimiz olduğu sürece zafer bizden esirgenmeyecektir" Evet tüm Trabzonsporlu futbolcular bu gece neden kazanmak zorunda olduklarını iyi biliyorlar. O zaman neden zafere inanmayalım?