Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 20 Temmuz 2005

Sıcaklara buz..

İstanbul, son 5-6 gündür, "dünyanın en sıcak Arabistan'ı"..
Ajanslarda, TV haber bültenlerinde hep aynı söylem: "Mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcaklıklar.."
Her gün, her gece biraz daha sıcak.. Çok ve zalim, rutubetli bir sıcak..
Yapış yapış, aşırı tacizci, sapık bir sıcak..
Kocaman bir kazanda haşlanan mısırlara döndük..
Gayya Kuyusu'nun oralarda, pikniğe çıkmış şaşkın garibanlar gibiyiz.. Ateş dansları yapıyoruz.. Zaten hallarımız sarkık bir hallar, şimdilerde ise daha sarkık, büsbütün sarkık..
Bu gidişle, Temmuz kendisine küfrettirecek ki çok hak ederek..
Önceki gün temizliğe gelen yardımcı kadınım Nurgül, sıcak yorgunu hallarımı görünce:
"Size ne vereyim Halit Bey?" diye sordu.. Söyledim ki o iç yangınlığımla:
- O en büyük bardaklarından birine buz doldur.. Üstüne de tonik dök.. Ama buz çok olsun..
Ve o "Buz.." lafı, kafamda kampanalar çaldırdı..
Ula heyhat, bizler ne çorak bir arazide akıp gitmiş çocuklardık..

Buzun
macerası..
O zamanları bayağı anımsıyorum.. "Bayağı bayağı anımsıyorum.." lafın gelişi.. Çok iyi anımsıyorum..
1940'lı yılların sonları, 1950'lerin başları.. Çocukluğumuzun en başıbozuk, en eşkıya yılları..
Ve de biz çocukların, o Temmuzlar, Ağustoslar'da.. O kahır sıcaklar bastırdığında, en birinci görevimiz ve derdimiz, "buz" peşinde koşuşturmaktı.. Yani o zamanların buz satan yerlerinin önlerinde nöbete girerdik.. Evlerde, hanelerde, sokaklarda, mahallelerde, o iş çocukların göreviydi..
Nasıl kovalardık Rabbim, sıcağın perişan ettiği bu şehirde buz kalıplarından bir parça edinmeyi, nasıl.. Kuyruklara girerdik buz satışı yapan yerlerin önlerinde, daha çok çocuk.. Ne biçim bir angarya işti bilemezsiniz çocuk kafalarımızda..
Küçük küfeci çocuklar, akranlarımız, sırtlarındaki küfelerinin içinde talaşlara bürünmüş buz kalıplarını getirip yığarlardı yerlere.. Sonra satıcı, bir testere ile ve göz kararı ile bekleyenlere, kuyruktakilere, kilosu kaç kuruştan şimdi bilemem buz keserdi işte..
Buz vaziyetleri öyleydi işte İstanbul'da..
"Buzdolabı.." mı dediniz..
Buzdolapları falan daha pek yoktu İstanbul'da.. Belki bin evin birinde.. Sayıları çok az varsılların "Westinghouse" diye, öyle acaip, her şeyi buz eden, kendi kendilerine buz üreten makinelerini işitirdik işte..
Bizler dolap olarak, "tel dolap"ları bilirdik..
O tel dolaplar ki günübirlik pişirilen yemeklerin ve bilcümle diğer azıkların muhafaza edildiği, haşareden, sineklerden korunduğu, çoğunlukla duvar raptedilmiş bir şeyler, bir yerler işte..

Kuyu
soğutmaları..
Ama o kadar da uzun boylu değil ha.. Kavunlar, karpuzlar, şeftaliler, üzümler, filelere konulup bahçedeki kuyuya sarkıtılırlardı soğumaları için.. İçlerindeki suyu durdukları yerde soğutan sırlı testiler zamanlarıydı o zamanlar.. Onlar bile boğazları iplerle bağlı, kuyulara indirilirlerdi.. O zamanlar, yani benim ete "Mama..', çüke "Sopa.." dediğim o devirler, İstanbul evlerinin çoğunda bahçeler ve bahçelerinde kuyular bulunurdu..

***

O yaz tatillerinde, halam kadının Süleymaniye'deki evlerine demir attığım zamanlar, evdeki en küçük kişi olarak görevim, akşamüstü Şehzadebaşı sinemalarından birinden ya Tarzan ya Baytekin olarak çıktıktan sonra eve b uz götürmekti.. Buzun parası, hiç dokunulmamak üzere bir cebimde saklı dururdu..
Oturduğumuz semtin, hemi de mahallemizin en birinciye bakkalı Şinasi Abi'ydi.. (Rahmetle yatsın.. Bütün gazeteleri, dergileri, yazılı basılı, ne varsa onun dükkanında bedavaya okurdum..)
Şinasi Abi'nin bakkal dükkanında iğneden ipliğe, peynirden zeytine, helvadan sucuğa, pastırmaya, her şey bulunurdu.. Dükkanın ağaç altı ön kısmında sebze, meyve.. Ve o havalinin buzunu satmak da onun işiydi.. Buz kalıpları, küfeci çocukların küfelerinde ona gelirdi..
Zaman, bakkalların zamanıydı.. Çoğunlukla, mahalle muhtarlıklarını bile onlar yaparlardı..
Ve Şinasi Abi'nin kestiği buz kalıbını alır, bir ip tedarik etmişsem ona bağlar, yoksa talaşların üstüne yatırıp eve doğru koşuştururdum, ellerim donaraktan, kıçım yanaraktan, yarısını eriterekten..
Buz, o zamanın evlerinde akşam yemeklerinin en büyük ritüeliydi..
Kırım kırım kırılarak sürahilere konulan o buz parçacıkları; sofraya ayrı bir tat, bir revnak verirlerdi..

Nazım Hikmet yazısı..
Bilirsiniz muhakkak, Nazım Hikmet'in şiirlerinden gayri düz yazıları, köşe yazarlığı da vardır.. Daha ben doğmadan önceki yıllarda..
1931'li yıllarda, "Yeni Gün" gazetesindeki bir köşesinde, bir yazı makale yazmış "buz" a dair.. Neler mi yazmış? Aynen aşağıda:
"Hani kardeşim hiç düşünmemiştim şimdiye kadar. 'Acaba benim fıkralarımı İstanbul Belediye Reisi okuyor mu?' diye hiç aklıma gelmemişti. Fakat, şimdi 'Hiç olmazsa şu fıkramı Belediye Reisi, hatta belediye memurları okusunlar' diye can atıyorum.
İstanbul'un "Kadıköy" diye anlatılan bir semti vardır. Kalabalık, nüfusu karışık bir yerdir burası.
Ben, senelerdir Kadıköy'de otururum. Neme lazım, abuhavasından gayetle memnunum. Çarşısından, pazarından, esnafından, arabacılarından bir şikayetim yoktur. Kışın; oduncuları, kömürcüleri oldukça insaflıdır. Velhasıl 'Yaşasın Kadıköy' diye narayı basarım ama! Aması var işte!
Bu sıcaklarda, Kadıköy'de yandım buzun elinden! Belediyenin çarşıda bir tek buz deposu var. Bu buz deposu, Kadıköylüler için bir cehennem azabı, işkenceler odası gibi bir yerdir.
Kalkarsın evinden, 'İki okka buz alacağım' diye yürürsün. Depoya ulaşırsın. Deponun önü mahşerden numune. Beklersin bir yarım saat. Nihayet iki okka buzunu verirler eline. Yahu kardeşim, bir iple filan bağlamadan, eline bir kalıp buzu sıkıştırıverirler. Artık eve gelinceye kadar, parmakların, bütün vücudun buz kesilir. Bu azap yetmiyormuş gibi, iki okkalık buz, yolda eriye eriye yarım okkaya iner.
Eyyy Belediye, ne olur, Kadıköy kalabalık bir semttir. Bize, bir tek buz deposu azdır. İnsaf! Muhtelif yerlerde birkaç buz deposu daha açılsın, buzlar bir ip parçasıyla müşterilere verilsin. Müşterilerin parmakları kangren olmaktan korunsun.
Zira ki yandım buzun elinden."

***

Ve de günümüzde iki kapılı, üç kapılı, dubleks, tripleks buzdolapları..
Derin, en derin dondurucular..
O buz peşinde koşuşturduğumuz günler, masal gibi geliyor insana..
Sıcak.. Çok sıcak.. Tül perdeler, hele geceleri hiç kıpraşmıyorlar..
Ulan soğuktan donup ölmeyi anlarım da, bu sıcaklardan mortlayıp gitmeye hiç aklım basmıyor..
- Hey Nurgül, bana yine bir büyük bardakta çokça buzlu bir tonik daha.. Orman yangınlarındayım yafu..
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Amaç Amaç kovmaksa!
1 yıldır TEAŞ'ta çalışan 6 aylık hamile kadın, askerliğini yapmadığı...
İnadına iyileşti!
Kavruluyoruz!
Her imama bir laptop
Kahreden kaza
Adliyede amca katiline kurşun
Oklavayla morarttı!
SPOR
Appiah Appiah imzaladı
Günlerdir süren sıkı pazarlık, mutlu bitti. Hakan Bilal Kutlualp ve...
Takviye şart
Gerets rahatsız
İşlem tamam
Ailton artık Karakartal
Basinas harekatı!
Kayserispor Ragıp'ı Aldı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Açık 30 C,Açık 21 C
ANKARA - Açık 27 C,Açık 16 C
IZMİR - Açık 37 C,Açık 20 C
ANTALYA - Açık 32 C,Açık 22 C
ADANA - Açık 31 C,Açık 25 C
EKONOMİ
IMKB E: 28.675,400 D:% 0,96
DOLAR S: 1,336 D:% 0,19
EURO S: 1,599 D:% -0,47
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu