SSK emeklilerinin maaşlarına 5 mi, yoksam 6 kuruş mu neyim bir zam yapmışlar.. Artık onlara karada ölüm yok.. Havayı ve denizi gördükleri, kitaplarında pek yazılı değildir zaten.. "Çokverenmaldan,azverencandan.." Kimselere "Canlarıçıksın.." diyecek halları yok ya emekli milletinin.. Canları sağolsun.. Oysa benim bildiğimce, bu bizim iklimde "ağalıkvermekle,yiğitlikvurmakla".. Öte yandan, o "Emeklilik.." denilen son durağa bir billet kapabilmek için olan büyük tahaccüm.. Yafu bu ülkede bir zamanlar, ömürleri uzun olası birileri, üç-beş oy için 35 yaşlarında emekli ettiler insanları.. Emekliliği zümrüdü anka kuşuna döndüler.. Ya da öyle olmasını sağladılar birtakım yığınlara.. Emeklilikgüzellemedeğil.. Büyük kitlelerin sokaklara döküldüğünü anımsarım ben, "İlledeerkenemeklilik.." diye bağırıp çağırarak.. Emeklilikte sankim bir bok varmışçasına.. Sankim o müessesede incikboncuk dağıtılırmışcasına.. Ve de emekliliğe soyunulunca, sankim kuş ya da civciv çıkacakmışçasına.. Hani "Emeklilik.." dedin mi rahat, ferah, faruh bir yaşam.. Uzat ayaklarını yat aşağıya, bildiğince keyfet.. Ne iş, ne güç.. Bilmem ne kebabı yapılan bir yaşam.. Her yer güllük-gülistanlık.. Ne bir koşuşturma, ne bir yaşamla cebelleşme.. Sandılar ve hala sanmaktalar ki bazıları, emekli olduktan sonra, bazı bazı akşamları bir Boğaz meyhanesine çömüp iki kadeh rakıyla birlikte ızgara lüferlerini yiyecekler.. Gönüllerince takılacak, Adalar'da, Moda'larda dolaşacak, her gece Çamlıca'da mehtaba çıkacaklar.. Ve de emekli olduğun için sana saygıda hiç kusur etmeyen bir çevre.. Yazları Akdeniz kıyılarına ineceksin.. İstersen Ege'ye.. Örneğin Cunda Adası'nda, karşı Yunan adalarına nispet, deniz mahsullerinden tatlar alacaksın.. İçindeki volkan, kraterinden keyifle lav püskürtmeye devam edecek.. Ya da kefere emeklisinin yaptığınca, atlayıp bir gemiye dünyayı dolaşacaksın helalin ile birlikte.. "Maaş.." dediğin gani.. Torunlarına istedikleri oyuncakları alacaksın anında, hiç düşünmeden.. Bütün harçlıkları senden.. Ve bileceksin ki dünyanın neresinde olursa olsun, hastalandığında ve icabı halinde özel bir uçakla en iyi hastanelere taşınacaksın, tek kuruş ödemeden.. Nahhh! Nahhh kere nahhh! O kadar iştahla kovaladığın emekliliğe kavuştuğunda, sürüneceksin... Günde beş vakit namaza dururcasına, ekmeğini gözyaşına banıp da yiyeceksin, daha önceden kurulmuş bir tezgahın, cukkanda yeteri kadar arpan yoksa eğer.. Çoğunlukla lanet edeceksin yaşadığın hayata.. Ömrünün son gününü iple çeker bir hallara düşeceksin bazı bazı.. Kırılacaksın, incineceksin, küseceksin.. Gerçekte, bir büyük terk edilmişliği, boşverilmişliği ve dehşet yalnızlığı yaşacaksın.. Anımsamak.. Ben babamı anımsarım.. Emekli olduktan sonraki hallarını.. 65'lerinde filan emekli olmuştu, isteğiyle değil mecburen, mecburiyetten.. Hani o yaş haddinden.. Emekliliğe hiç alışamamıştı.. Sabahları yine çok er saatlerde kalkar, traşını olur, kravatını takar, takım elbibesini giyer, bir yerlere çömüp otururdu.. Emekli olduktan bir yıl sonra öldü.. Hiçbir arazı yoktu oysa.. Yapacak bir işi olmadığını iyiden iyiye fark edince, çekip gitmeyi yeğlemişti kanımca..
***
Ben kendi emekliliğimi de anımsarım.. Güneş gazetesindeydim.. Asil Nadir satın aldı.. Ekibini getirdi.. Başlarında, şimdi hala köşe yazarı bir Kıbrıslı yiğit.. İlk işlerinden biri, beni kesmek oldu.. Kullanmadı yazılarımı.. Sebep filan yok.. Kullanmadı işte.. Çatır çatır tazminatımı alıp ayrıldım.. Emekliliğimi istedim ve oldum.. 1990'lı yılların başlarıydı.. Gittim dışarıda eğleştim bir süre, sonra döndüm.. Ula işgüç yok.. Oraya takıl, buraya takıl.. Yafu zalim müşkül bir şey kişinin bildiği, bellediği, sevdiği bir işi yapmaktan yoksun hale gelmesi.. Beterin beteri bir işkence.. Dineldengidiyor.. Evde, kendi yazdığım kendime okuduğum bir şeyler karaladım epey bir süre.. İstanbul'da suyun hep kesik, elektriklerin gece boyunca 10 dakika yandıkları o 1990'lı yıllar.. Yeşilyurt'ta oturduğum mekan, küçük bir kilise.. Dört yanlarım mum.. Yine o karanlık gecelerden birinde, tepem iyice atmış olmalı.. Hürriyet gazetesi, o günlerde bir İstanbul ilavesi vermekte.. Gecenin bir saatinde orasını aradım.. Çıkan bir muhabire hal ve durumlarımı anlattım bitirim ağzıyla: "YafuarkadaşHürriyet'inİstanbulekiolacaksınız..Birişişlediğinizyok..Ulabusaattensonrabanadinmideğiştirteceksiniz..Evimkiliseyedöndü..Dörtbiryanımmum..Biistavrozileüç-beşikonameksik.." Çocuk, ismimi ve telefon numaramı aldı.. "Meşgulolacağızefendim.." dedi. Yani yersem.. Ula hayret bir iş.. Sabah telefon zırladı.. Öbür uçta Hürriyet'in İstanbul ilavesinin yayın yönetmeni Nejat Seçen (ŞimdiHürriyet'inyazıişlerimüdürlerinden..).. - Abibizimgazeteyeyazarmısın? - Haydaaa! - Yafugardaş..Benim,hiçbirgazeteninkapısındanadımatmayacağımadairahdimvar.. - Abigazeteyegelmeyin..Yazıyıbiraldırırız.. - Amabuİstanbul'aağıryazarım.. - Dahaağıryazınabi.. Dört yıl filan sürdü o olay.. Yani oraya yazmak.. Sonra paydos etti Hürriyet'in İstanbul eki.. Ve yine tam emekli olmuşken.. Bir zat.. Ki ismi Selahattin Duman.. Hiç bilmezdim o zamanlar.. - HalitBey,Gündiyebirgazeteçıkartıyoruz..Bizeyazarmısınız? - Benhiçbirgazetekapısındaniçerigirmem..Bizyazılarınızıaldırırız.. Güya emekliydim ben, Gün'de yazmaya başladım.. Bir yıl filan sürdü, kapandı o gazete de.. 5kuruşahamallık.. Sonra bir ay mı, iki ay mı ne.. Ben hiçbir şeyin farkında değilim, televizyonlarda reklamlarda "HalitÇapınTakvim'de.." diye anonslar duydum.. Başkaları uyardılar öyle duydum.. Selahattin Duman'ın önerisiymiş.. Ve ben hiç Selahattin Duman'ı görmedim.. El sıkışmadım.. İki-üç kadeh parlatmadım.. Esasta yüz yüze gelme babında meçhulumdur.. Söylemeden edemeyeceğim, o kanser ameliyatına girmeden önce, içduyularımla mı ya da tarifi mümkünsüz bir şeyle mi ne, Selahattin'e telefon edip, "Yafubenboşlayayımbuameliyatı,'Yiğidinbaşınayazılırgelir..'desemmi?" tarzında, şeklinde bir akıl danışmak istedim.. Ne bileyim işte, öylesine bir duygu.. Sanıyorum beş kez aradım, beş kez de sekreteri hanımefendi ulaştıramadı beni kendilerine.. Zannım o ki borç filan isteyeceğimi ya da imdat çağırdığımı zannetmişti.. Şaka şaka.. Onun en birinciye okuyanlarındanım.. Geçenlerde, eski Türkçe'yi kıvırdığından anlattı satır aralarında.. Milliyet'te, daha 20'li yaşlarımda, Refii Cevat Ulunay'ın başıma dikilip, "EskiTürkçeöğren..Sırtındakiheybeçokdolar.." dediğini anımsarım.. Ben Selahattin Duman okurken, çok hoşlaşıyorum..
***
Sahi.. Neydi bu yazıdaki ana tema? Emeklilere, üç-beş lira zam.. Ve de emeklilik için koşuşturan yığınlar.. Oysa emeklilik.. "İlanedecekbunu Kasabanındavulu Koskocamanbirbavulu Beşkuruşataşırdı.." Bir işler.. Ulan bu ülkede emeklileri Yeni Camii'nin dilenci güvercinlerine dönüştürdünüz.. Helal olsun sizlere!