Zamanlardan bir eski zamanlardı.. Van ile Hakkari'nin oralarda, tam orta yerlerde, Zap Suyu'nun aktığı o havalide, biraz yükseklerde, gecenin bir saatinde, toprağa yatardım.. Uyumaya yatardım.. Yeşile yatardım.. Çayıra, çimene, o en güzel yatağa yatardım.. Tepemde yıldız tarlası bir gökyüzü.. Bir şehrayin.. Bir ateş böcekleri şöleni.. Ve o yıldızlar üstüme üstüme gelirlerdi.. O kadar yakınıma sokulurlardı ki akla zarar bir haller.. Ellerimi uzatsam, çokçasını avuçlayacakmışçasına.. Alıp onları çocukluğumun mileleri, misketleri gibi ceplerime doldurmacasına.. Zap Suyu'nun oralarda, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerlerde.. Çalıştığım gazete, Zap'ın üstüne bir köprü yaptırıyordu o yüzden.. Heykeltraş rahmetli Kuzgun ile bir çadırı paylaşırdım.. Ama ben geceleri çıkar toprağa yatardım; yeşile, çimene.. Yıldızlı gökyüzünü üstüme çekerdim örtü niyetine.. Onlarla, "YıldızSavaşları" değil, acayip merak dolu, korkutucu, ürkütücü yalnızlıklar yaşardım.. Ve ben zannımca, kanımca ilk oralarda düşünmeye başladım, o yıldızların altında, o yeşilin üstünde "Biryerolmalı.." diye.. "Biryerkiçokbambaşka.." Zap Suyu'nun, o çığlık çığlığa, ürkütücü bir şekilde bağıra çağıra, feryat ede ede akışını dinlerken, yıldızlara takılıp, "Biryerolmalı.." diye takardım kafama.. "Muhakkakbiryerolmalı.." O takış, bu takış.. Çok uzun yıllar geçti aradan.. Ama ben hala ve hele hele şimdilerde yine aynı aynı sözcükleri sayıklamaktayım durup durduk yerlerde.. "Biryerolmalı.." diye.. Artık orası neresiyse.. Başkatürlübiryer.. Çocukların ana rahminden çıkarken ağlamaklı değil gülmeli oldukları, süt emerken ara verdiklerinde şarkı söyledikleri.. Bütün evlerin ön bahçelerinin, balkonlarının, teraslarının çiçeklerle güzellendikleri, mislendikleri.. Kırlangıç kuşlarının istedikleri yerlere yuva yapmalarına izin verildiği.. Ebemkuşaklarının renklerine renk kattıkları.. Kedilerle köpeklerin bile kavgalı olmadıkları.. Yalnızlıkların, bırakılmaların, bırakmaların yasak edildiği bir yer.. Hüzün çiçeklerinin açmasına bağış vermeyen bir coğrafya.. Gün boyu hep sevecen bir güneş, masmavi bir gökyüzü.. Geceleri testekerlek bir ay ve onun altında sevdalılar, sevdalanmalar.. Gözlerinin ta içlerinde sevginin en doruğu delikanlılarla, boyunlarında hanımellerinden yapılmış mis kokulu gerdanlıklar takınmış yaman güzel genç kızlar.. Ekmeğin, ekmek gibi koktuğu, imaretlerde çoluk çocuk insanların iki kap yemek yemek için kuyruklara girmedikleri.. Sokaklarında şarkılar, şiirler söyledikleri, birbirlerinin gözlerinin içine gülerek sokuldukları, dertlerden, gamlardan, kasvetlerden ırak yaşadıkları, yalan dolanı olmayan bir yer.. "Öylebiryerolmalı.." Yokluğa, yoksulluğa rastlanmayan bir yer..
***
Süreç içinde, o "eskizamanlar" bazı bazı gelip kapınızı çalıyorlar.. Geceleri sizinle birlikte yatağa giriyorlar.. Yorganı üstünüze çekiyor, uykulara sarılıyorsunuz ve o eski zamanlar hep rüyalarınıza, rüyalara sokuluyorlar.. Biryer.. 8-9 yaşlarında olmalıydım.. Marmaris'teydik.. Kabasanın (Marmarisozamanlar,köyirisibirkasabaydı..) biraz dışında, tanıdığım bir ağaç vardı.. Çocuk canım biraz sıkıldıkça, gidip altına oturduğum, sırtımı dayadığım.. Yapayalnız bir okaliptüstü anımsadığımca.. Arka taraflar bağ bahçe.. Tekmili birden narenciye.. Portakallar, mandalinalar, turunçlar.. O ağaç tek başına, bir başına.. Bazı bazı altına uzanır, iki karış ötedeki denizin ve hep aheste beste dalgaların sesini dinlerdim.. At kuyruğu kıllarından yapılmış misinam ve çiğnenmiş ekmek topağım, her daim yanımda bulunurdu.. Balığımı da tutardım hani.. Kocaman kocaman kefaller, arada bir çipuralar.. Şimdi işte o günler rüyalarıma düştüklerinde, yine "Biryerolmalı.." diye sayıklıyorum.. "Muhakkakbiryerolmalı.." Ne internetler, ne bilgisayarlar, ne televizyon.. Bir evin arka bahçesinde domatesler, biberler, patlıcanlar, bamyalar.. Kümeslerde tavuklar.. Küçük bir gölette ördekler, kazlar.. Dut, erik, kiraz ağaçları.. Denizin mavisi ile toprağın yeşilinin sarmaş dolaş olmaları.. Etraf her tür çiçekten geçilmemeli.. Ne ekzoz gazı, ne otomobil kornası, ne hır, ne gür.. Ne yalan, ne dolan.. Kabak çiçeklerinden dolmalar yapılmalı.. Çocuklar hep öpülüp koklanmalı, üzerlerine titrenmeli.. Paradan önce onur gelmeli.. Geceleri kadınerkek sarmaş dolaş olduğunda, o hamurun içinde en çok sevgi, şefkat, güven olmalı.. Açlık, açıktalık bitmeli.. Kimse kendisini yalnız, biçare, aciz hissetmemeli.. Yalnızlık, prangaya vurulmalı.. Ağlamak yasak edilmeli.. Öyle bir yer olmalı.. Şimdiki derde düştüğümden bu yana, bütün rüyalarımı güzel tutmak için elimden geleni yapıyorum.. Ama "Gerçek.." dediğimiz o şey başka.. Çoğu zaman acımasız ve zalim.. Artık, papatyalarla gelinciklerin sarmaş dolaş oldukları kırlar da pek yok.. Ölüm bile kendi bildiğince değil, başkalarının elleriyle geliyor.. İnsan, insanın Azrail'i oldu.. Günümüzde yaşam, türlüçeşitli mayın tarlalarıyla dolu.. Boğaz boğaza bir insanoğlu.. Ama muhakkak bir yer olmalı.. Düşlerimizde bile olsa, öyle bir yer olmalı.. Korkusuz, çekincesiz, asude bir bahar ülkesi ve orada açan sarmaşık gülleri arasında dostça, kardeşçe huzur içinde bir yer olmalı.. Ve oraya gidilmeli.. Ama heyhat.. Doğruyu, olup olacak şeyi Yunanlı ozan Kavafis söylüyor.. İşin gerçeği onun dizeleri: "Dedin: 'Başkaülkeye,birbaşkadenizegideceğim. Bundandahaiyibirbaşkakentbulunurelbet. Yazgıdıryakamayapışırnereyekalkışsam, Veyüreğimgömülübircesetsanki. Aklımdahanicekalacakbuçorakülkede. Nereyeçevirsemgözlerimi, Nereyebaksam, Hayatımınkarayıkıntılarıçıkıyorkarşıma. Yıllarımakıydığım,boşaharcadığım.'
Gitmesek de, gidemesek de yine öyle bir yer olmalı.. Çocukların uçurumlara atılıp, artlarından büyüklerin de atlamadıkları bir yer.. Mutlaka öyle bir yer olmalı..