Çok değil, 70'li yılların başı... Bir masalın orta yeri İstanbul... Kuşları bile kıskandıran uçurtmalar gökyüzünü kaplıyor. İki gözü iki misket çocukların. Onlar korkuların elinden tutarken, büyükler çocukların elinden tutuyor. Mutlu olmak için hiçbir sebep yok. Balık çok denizlerde, kaynana şekerlerinin tadına doyum olmuyor.
***
Ruhumuzun dalgalı istasyonlarından şarkılar geliyor. Veda buseleri var... "Ben seni unutmak için sevmedim..." Herkes mahcup, herkes karanfil demeti. İspanyol paçalar, anket defterleri, pazar günleri gençliğin çay partileri. Yastığın altına konulan sevgili resimleri. Duvarlarda "Ali, Ayşe'yi seviyo..." Erikler çoktan oldu, kirazı bekliyor mahalle... Her çocuk Tom Sawyer'in arkadaşı. Her akşam bir başkası Rapunzel'i kurtarıyor da, çalılıklara takılıyor umutları.
***
Kuruşun gerçekten değerli olduğu mevsimler. Beyoğlu'nda caz müziği... Beyoğlu'nda şapkanın altındaki zarafetin sergisi... Sokaklarda, inandıkları davanın adamları. Amerikan askerlerini denize döken gençler. Gasp çeteleri, İstanbul'a girmenin yollarını kaybetmiş değil. Bütün çocuklar masum...
***
Kırk yılda bir gangster çıkıyor da, aklı çıkıyor İstanbul'un. Dağlara at sırtında çıkan Koçerolar'a "Eşkıya" diyorlar. O eşkıyalar ki, kimsenin namusunda, malında, mülkünde gözü yok. Şehir eşkıyalığı, politikayla nikah kıymamış henüz. Yaz balkonları sarmaşık dolu. Gelinliğine sarılarak uyuyor namuslu kızlar. Ormanlar hayvansız değil, şehirler insan dolu. Dengesi bozulmamış şehrimizin...
***
Ama oldu işte... "Bir hayal şehri", acı gerçeklerin enkaz yığınına dönüştü. Namussuzluk bu şehri ele geçirdi. Ve kapıları zorlanan şehrin kilidi yalama oldu. Yağmurlar evlerin içine yağıyor artık. Bombalar, köprülerin altına yerleştiriliyor. Gündüz gözüyle satılıyor kızlar. Uyuşturucu ticareti, cümle alemin gözü önünde yapılıyor...