Klasik deyimle, altını çizerek ve ısrarla söylüyorum. Lafın arasına karışmasın diye de başta belirtiyorum ki, bu filme gidilmeli... Filmin tanıtımı aylar öncesinden başladı... Bu kadar tanıtım filme ilgiyi azaltacak endişesini taşıdım ister istemez. Çok konuşuldu, çok anlatıldı, kamera arkası, önü çok dallandırıldı diye ilgi azalabilirdi. Bu tür filmlerin fazla reklama ihtiyacı olmadığını ve hakikatleri ifade ettiğini düşünüyorum. Gözler önüne serilenler, iyi veya kötü, gerçeğin ta kendisi. "Gelibolu" genç yönetmeninin de defalarca tekrarladığı gibi hiçbir ideolojinin izini taşımıyor. Aylar önce Deniz Adanalı'nın haberdar etmesiyle ilk filmleriyle tanıştığım genç yönetmen Tolga Örnek bu filmi iyi ki yapmış dedim onlarca izleyici gibi. Geç kalmış bir belgesel aslında. Bugüne kadar Çanakkale Savaşları'nı anlatan çalışmalar var elbette ama, bu, yapılanlar arasında en iyisi olmaya çoktan aday.
Keşkeyanılsam... Gerçi filmin kendi hikayesi bu gece başlayacak. Kendisiyle yüzleşecek film. Hak ettiği yeri bulacak mı bunu kestirmek zor ama, tarihin satır aralarından çıkartılmış öykülerin buluşma noktalarında, savaşın tüm filmlerin en kötü adamı olduğuna bir kere daha tanıklık edeceksiniz. Giderken çocuklanızı da götürün. Ne yazık, tarihin öğretilme biçimi yıllar boyu çocukları ve gençleri bezdirdi. Ve teknolojinin getirdiği görsellik imkanlarıyla iyi belgesel izlemenin önemini unuttuk. Eğrisiyle doğrusuyla anlatılan bir tarih var şimdi karşımızda. Öteki tarafta olanların kaderinin aslında bizden farklı olmayışı ve ölümle burun buruna gelmenin korkunçluğu, bütün gerçekliğiyle gözler önünde. "Bu filmde canlandırma sahnelerinde bir damla kan yok, aşkmeşk yok, savaş mı izleyeceğim?" düşüncesi içinde olanlara cazip geleceğini sanmam. Hayatı günü gününe yaşayan popüler kültürün etkisindeki ya da eğlence yerlerinden başka bir yerin yolunu bilmeyen gençliğin ilgisinden şüpheliyim. Vatandaşın sinema salonlarına hücum edeceğini sanmıyorum ama, keşke yanılsam.
***
Avcılık meslekse eğer... Tarihin ilk çağlarında, var oluşumuz için avcılık gerekliydi kuşkusuz. İhtiyaç içindi av ve avlanma. Ama şimdi? Avcılar doğanın dengesini koruyorlarmış. Avcılık da bir meslek, avcılar "Biz spor yapmıyoruz" diyorlar ısrarla. 50 bin kişi bu işten ekmek yiyormuş. 10 tilkiden 9'unun avcı kurşunuyla yok edilmesi acımasızlık. Bu işin sempatik gelen yanı yok. Zaten ormanlar azalmış, sulak alanlar kurutulmuş. Avcılar da olmayan avların peşinde. Tepeden İstanbul'a bakın, kanser yaraları gibi ormanların yerleri. Asıl hak arayışları; ormanın, börtüböceğin yaşatılması olmalı bence. İstanbul'un tarihi Beykoz çamlarının arasında yola konulmuş "Dikkat geyik çıkabilir" yazısının ne kadar boş olduğunu düşünüyorum her geçişimde. Bir tarla faresine bile rastlamadım.