Her yıldönümünde medyanın özel program ve yayınlarla andığı 28 Şubat 1997'deti siyasi gelişmelerin sonuçları demokrasi varoldukça tartışılacak. Tıpkı 27 Mayıs'lar, 12 Mart ve 12 Eylül'ler gibi, herkes siyaseten durduğu yere göre yorumlayacak. Kimilerinin postmoderndarbe olarak nitelendirdiği 28 Şubat günü Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplanmış ve 9 saat süren görüşmelerin ardından açıklanan kararlar 18 madde ile sıralanmıştı. Refah Partisi ile DYP'nin oluşturduğu koalisyon hükümetinin başbakanı NecmettinErbakan'a sunulan, herbiri ültimatom hükmündeki "irticayakarşıönlempaketi" denilen kararlar hükümet tarafından imzalanınca da düğüm çözülmüştü. İktidar daha fazla işbaşında kalamamıştı. Her iki partide de MGK'nın kararlarını savunanlar kadar, karşı çıkanlar da vardı. Neticede DYP'de istifalar başlamış, tepeden inmeciler ile destekçisi medyanın pompalamaları sonucu YalımErez başbakan olacağını sanmıştı. TBMM'de müthiş bir istifa trafiği yaşanıyor, akşam partisinden ayrılan, ertesi gün başka partiye geçerek kendisini müstakbelbakan olarak görüyordu! İstifa eden hükümetin protokolünde dönüşümlü başbakanlık vardı. Yani Başbakanlık bir süre Erbakan'da, sonra TansuÇiller'de, son sene (5'inci) ise tekrar Erbakan'da olacaktı.
'Erbakanimzalamasaydı...' Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e istifasını sunduktan sonra TansuÇiller'in davet edilip Başbakanlık görevini üstlenmesini bekleyen ortaklar büyük hayal kırıklığı yaşadılar. Çankaya; görevi daha az milletvekili olmasına rağmen ANAP Genel Başkanı MesutYılmaz'a vermişti. Böylece DYP'de çözülme başladı, beraberinde de "YılmazdeğilYalımErezbaşbakanolsun" oyunu... Hele, geçen zamanda MesutYılmaz'ın işi başaramayacağı senaryoları da iyice ısıtılınca bu defa teknotratlarhükümeti gibi trajikomik değerlendirmeler yaygınlaştı. Dönemin şartlarını aradan geçen 8 yıl içinde değerlendiren herkes birkaç özel noktada birleşiyor. Bunlardan birini de "Erbakan,eğer18maddelikpaketiimzalamayıperkenseçimegitseydihiçbirşeyyaşanmazdı" hükmü oluşturuyor. 1997'in 28 Şubat'ından sonra yapılan ilk seçimde (18 Nisan 1999) sandıktan çıkan sonuçla DSP-MHP-ANAP koalisyonu kuruldu. Bu koalisyon hükümeti de 3.5 yıl ardından MHP Lideri DevletBahçeli'nin ortaya atıp arkasında durduğu "ErkenSeçim" ısrarı ile ömrünü tamamladı. 3 Kasım 2002'deki seçimde AKP yüzde 35'e varan oyla tek başına iktidar oldu. AKP'nin aldığı sonucu kabullenemeyenler ile uygulamalarına eleştiri getirenler ise çok kestirme ifadelerde birleşerek demokrasi topunu ayaklarından çıkartıyor ve şöyle diyorlar:
Birilerininmaskeleridüştü "EğerDevletBahçelierkenseçimdediretmeseydivesabırlıolsaydıneAKPolurdu,nedeTayyipErdoğan...Bahçelihemmemlekete,hemdepartisinevekendisinekötülüketti.Baksanıza,AKPHükümetide,öncekihükümetinbıraktığıiyişeylerisürdürerekbugünleregeldi.Onlardabitincekendikendininönünütıkamayabaşladı" Bize göre, Bahçeli'nin 3 Kasım'daki ısrarı ve o dönemdeki (2002) kararının ardında 5 yılı bile dolmamış 28 Şubat'ın derin izleri var. 2002'nin Şubat, Mart ve Nisan aylarında iktidarın birinci partisi DSP'de yaşananlar ve artan çözülmeler tıpkı 28 Şubat'taki gibi sun'i senaryoları artırdı. Ecevit'in ülkeye getirdiği bir eski tüfek, kurtarıcılığa soyunduruldu! Tepeden inmecilerin iştahları kabardı. Milletin sandıkta vermediği yetki, dalaverelerle elde edilmek istendi. Bahçeli de bunu gördü ve "Demokrasininyetkiadresimillettir.Milletinvermediğiyetkiyikimsekullanamaz" diyerek 3 Kasım seçimlerinin yolunu açtı. Böylece birilerinin maskeleri düştü. Neticede kendisi ve partisi de ağır yaptırım ödedi. Konumuza yarın da devam edeceğiz.