Biz haber peşindeyiz. İzini sürdüğümüz olayların içine düşmedik hiç. Yıllardır sağlık haberlerinin ortasındayım. Üstelik, bir doktorla evliyim. Akşam koltuğuna oturup televizyon seyredip kızını hoplatacak, hop beni buluyor karşısında. Ne kadar sevimli olabilirim ki. Neyse, ben yine de yılmayacağım. Biraz yarı cahil bilgisi benimki. Haklı adam. Hal böyle olunca, basit meseleleri büyütür hale geldim. Dr. Mehmet Tekinel, geçen gün koltuk altımızdaki bir bezeyle uğraştı. 20 gün ağrı çektiğim için bir türlü dost olamadığım bezeyle, tereyağından kıl çeker gibi vedalaştım. Aklımın en karanlık dehlizlerinden ne kadar kara düşünce varsa çıkartıyorum bir bir. Ve tabii Tülay'ın öyküsünü de. "Kanser en büyük şansın" demiş bir dostu hastalığında. Onun yaşadıklarını öğrenince, hepimizin başına gelebileceklerle tanıştım. Uzmanlara güvenimiz sonsuz ama, nihayetinde ciddi hataların olabileceğini gördüm.
Evreneiyimesajyollayın NTV'de TV prodüktörlüğü yapan Tülay'ın bir konferans için gittiği Antalya'da keşfettiği kist, kansere dönüşmüş. İlk başvurduğu doktorun "Basit bir fibrokistik oluşum" dediği bu kitle Prof. Cihan Uras'ın dikkatinden kaçmış olsaydı, Tülay belki de aramızda olmayacaktı. Kanser öyküleri hep birbirine benzer görünür. Yazarı hayattaysa, zaten her şey iyiye gitmiştir ve yaşananlar paylaşılacak hale gelmiştir. Ama kodlarını bedenimizde barındırdığımız bu ürkütücü hastalığın her insandaki seyri başka. Üstelik bu hastalığın yalnızca kanser olması da gerekmez. Önemli olan olumlu kodları algılayıp, evrene iyi bir mesaj ulaştırmaktır. "Neden ben?" sorusunun ürkütücü çıplaklığını giymektir. Ertelememeyi öğrenmektir. O salsa yapmayı, erotik filmleri izlemeyi bile ertelemiyor artık. Bugün kadınlığın sembolü olarak gördüğü saçlarına tekrar kavuşmuş. Tülay'ın görüntüsü, göğsünün sadece 3'te 1'ini kaybetmiş olması ve içinde her an devleşen yaşama arzusu, karşımda çok güçlü bir kadının durduğunu gösteriyor. Küçük zayıflıklarımın izini sürmemeyi, küçük dertleri büyütmemeyi hatırlatıyorum kendime. İyi ki anlatıyorsun Tülay.
***
Karıncayı hep övdüler
Bütün Dünya'nın eski sayılarından birinde "Bağışla bizi ağustos böceği" yazısını okudum. Hani karıncanın durup dinlenmeden çalıştığı, ağustos böceğinin tembellik ettiği şu bildik olay. Oysa işin aslı farklı. Ağustos böceği bir anneydi. Peki ağustos böceği, karınca geceyi gündüze katıp çalışırken neden kalkmıyordu yerinden? Çünkü yumurtalarını henüz bırakmıştı ve gelişip olgunlaşabilmeleri için çok yüksek ısıya ihtiyaçları vardı ki, Ağustos sıcağının kavurucu etkisi bile az geliyordu. O, yumurtalarının gelişip olgunlaşması için her şeyi yapmalıydı. Bilmeden yargıladıklarımızı düşündüm, onun aylar sonraki türküsünü şimdiden işiterek.
***
GÖZ UCUYLA Paraiçinevlenme,borçalmakdahahesaplıdır. (İskoçatasözü)