Yüzleri kana bulanmış insanlar. Bağrışlar içinde, sıkılı yumruklarla hücuma geçenler. Yumruklayan ve yumruklanan siyasetçiler. Fırlatılan sandalyeler, pet şişeler. CHP Kurultayı'ndaki şiddet sahnelerini gördük, izledik. Aslında bu resimler bize yabancı değil. Şiddet her zaman her toplumda rastlanılan bir olgu. Cinsel tecavüze uğradığı için babası veya erkek kardeşi tarafından öldürülen kadınlar. Rakip takım taraftarlarına, futbolcularına yönelik saldırılar. Kıskançlık cinayetleri. Sözde "aşk" uğruna kaçırılanlar. Para için acımasızca yaşamlarına son verilenler. Eşlerini çocuklarını sürekli dövenler. Aile içinde, sporda, okulda şiddet. Bunlara bir de kurultay şiddetini mi eklemek gerekecek? Çünkü, son CHP Kurultayı'ndaki saldırganlıklara ilk kez tanık oluyor değiliz. Kurultay salonları, gladyatörlerin dövüştüğü arenalar mı olacak? Acaba şiddet toplumuzun her alanında yaygınlaşıyor mu? Bu bakımdan, öncelikle "İnsanoğlu neden şiddete başvurmaktadır?" sorusuna yanıt aramak gerekiyor. Şiddet ilke olarak, ahlaka ve hukuka aykırı, yıkıcı bir davranıştır. Haksızlıktır. Suçtur. Ama, şiddet hukuka uygun da olabilir. Mesela, yaşamımıza, özgürlüğümüze, malımıza yapılan saldırılara karşı gösterilen şiddet. Bu şiddetin amacı korumaktır. Saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde yapılan şiddet, suç olmaz. Hukukta buna "meşru savunma" diyoruz. Neden,yetersizlikmi? Bazen de gerçek bir saldırı olmadığı halde, insanlar tehdit altında olduklarına inandırılır. Olmayan tehlikelerin varlığına inandırılmış kitleler, savaşa, toplumsal veya siyasal çatışmalara sürüklenir. 1970'li yıllarda komünizm, faşizm tehlikesine karşı binlerce gencimizin birbirine kırdırılması, bu tür şiddetin en acı örneklerinden biridir. Bir de güçsüzlüğün, kendine güvensizliğin doğurduğu şiddet vardır. Adalete, iyiliğe, doğruluğa inancını yitirenlerin şiddeti. Ünlü ruhbilimci Erich Fromm'un dediği gibi: "Yaşamıyaratmagücündeolmadığıiçinyoketmeyeyönelenyıkıcışiddet." İnsan; dünyayı olumlu bir biçimde değiştirmek, dönüştürmek yeteneklerine sahip olduğu ve bu amaç için uğraş verebildiğinde güçlüdür. Kaygı ve yetersizliklerinden dolayı, olumlu değişim ve dönüştürme için eyleme geçemeyen insan ise güçsüzdür. İşte bu güçsüzlük ve güvensizliği yenmek için şiddete başvurur. Bu şekilde var olur. Annebabalar, kendilerini yetersiz, çaresiz hissettiklerinde çocuklarını döverler. Yetersizliklerini şiddetle örtmeye çalışan insanlar, başkaları tarafından amaçlara ulaşmak için araç muamelesi görürler. Özne değil, hep nesne olurlar. O şiddet yoluyla başkalarını da bir araç, bir nesne konumuna getirmek ister. Yaşamın onu reddettiğini düşünür. O da şiddet kullanarak,başkalarının yaşamını reddeder. Kendisini reddettiği için; bir kadını öldüren, kaçıran erkeğin şiddeti gibi. O zaman akla bir soru geliyor... Acaba CHP Kurultayı'ndaki şiddet, katılanların savundukları fikirlerin, ideallerin, dünyayı olumlu biçimde değiştirme ve dönüştürme gücüne, sağlamlığına, doğruluğuna olan inaçlarının yetersizliğinden mi kaynaklanıyordu?