CHP'nin dün sonuçlanan olağanüstü kurultayı hariç, siyasi partilerin bugüne kadar ki bütün toplantıları, içe dönük mesajlar taşımakla birlikte, iktidarmerkezli olundu. Parti iktidarda ise, yapılanlar ile yapılmak istenenler dile getirilir, merkezin politikası ile örgütteşkilatların arz ve istekleri dikkate alınır ve neticede, beklenti ve hedeflere uygun siyasi uyum ve ortam sağlanır. Muhalefetteki partilerin kurultayları da, benzer özellikler taşır ve iç mücadele ne kadar ağır ve şiddetli olursa olsun, adayların veya grupların şahsında, mutlaka iktidara yönelik politikalar da öne çıkartılırdı. Bu şekilde yapılan büyük kongrelerkurultaylar, siyasi dinamizm ile birlikte, demokrasi bilincini de geliştirdi. Hatta tek adayla gidilmeyip, birden fazla adayın yarıştığı mücadelelerde, ülkenin ve milletin geleceği ile ilgili düşünceler ortaya konulmasıyla, karşılıklı gerginlikler de azalır, neticede ortak hedefler sebebiyle siyasi birliktelik devam ederdi. Partiler, bölünme tehlikesi ile karşı karşıya kalmazlar, adaylar istedikleri sonuçları almamış olsalar da "Demokrasinincilvesi" diyerek, her şeye katlanırlardı. Dün sonuçlanan CHP kongresi ise, siyasi tarihimizin en dikkat çekici ve şaşırtıcı görüntüleri ile hafızalarda yer alacak. Anamuhalefet görevini de üstlenen bu partimizin olağanüstü kurultayındaki nahoş hadiseler ve özellikle vitrine çıkmış isimlerin hal ve hareketleri, sadece CHP'nin tarihine değil, siyasi tarihimize de "karasayfa" olarak girecek. Kurultayınkazançlısı,AKP Artık bu kurultayın nasıl yapıldığını, hangi şartlarda geçtiğini ve kimin veya kimlerin siyasi nezaket ve toplumsal sınırlarını aşarak yakışıksız görüntülere önderlik ettiğini bütün halkımız bildiğine göre, madalyonun diğer yüzünü tahlil etmekte yarar var. 3 Kasım 2002'den bu yana, yaklaşık 2.5 yıldır siyasi iktidar koltuğunda bulunan AKP'nin ne ilginçtir ki, bu açıdan da ne kadar şanslı olduğunu artık herkes gözlüyor. En tartışmalı bir süreçte ve muhalefetin en hareketli olması gereken bir dönemde iktidar partisi olarak, her kulvarda ve alanda tek başına kalıyor. Rakiplerinin kendi iç meseleleri sebebiyle iktidar sorumluluğunu kalıpsal biçimde muhafaza ederken, halka hesap verme sürecinden kurtuluyor. Siyasetimizle birlikte ekonomik ve sosyal hayatımızın da kilitlendiği 17 Aralık 2004'te Brüksel'deki AB Zirvesi'nin ardından, iç politikada yaşanması gereken tartışmalar, sırf bu yüzden ertelendi. Son zamanların en önemli ve çarpıcı gelişmeleri, yeterince gündeme gelemedi. Oysa, 17 Aralık'taki AB takvimi ile beklenen sonuçlar ve gelişmeler, gün yüzüne çıkmıştı. Kıbrıs'ın elden çıkartılmasıyla birlikte şartlı giriş ve hatta şüpheli müzakere tarihi veriliş konuları kamuoyunda tam tartışılmaya başlanmışken, CHP Kurultayı girdi. Hatta iktidar partisi içindeki bazı tartışmalı konular da, hasıraltı edildi. Milli Eğitim Bakanı hakkındaki gensoruda, 40 civarında AKP'linin "Evet" oyu kullanması, iktidar milletvekillerinin "Kıbrıs'ısattıkmı?" diye Dışişleri Bakanı'na yönelik soruları, yeterince ele alınmadı. CHP'nin olağanüstü kurultayında da, maalesef iktidara yönelik eleştiri ve icraatlar yapılmayınca bu kurultayın en kazançlısı, AKP oldu. Bundan böyle görünen o ki, birkaç gün daha, CHP'nin geleceği tartışılacak ve ardından bütün projektörler iktidara yönelecek. 17 Aralık'ın defteri açılacak ve AKP içindeki dengeler üzerinden, siyasi mevziler oluşturulacak. Bu mevzilerde, artık sadece AB,Kıbrıs,azınlıklar olmayacak. Musul-KerkükTürkleri'nin halinden İran ve Afganistan'a kadar uzanan bir dizi gelişme, önümüzdeki dönemin sıcak konuları olarak gündeme damgasını vuracak.