Yaşlı adam, seramik fırınına eğilmiş, merak ve sevecenlikle biraz önce fırına attığı fincanların pişmesini izliyordu. Genç yardımcısı, ustanın etrafında adeta bir pervane gibi dolanmaktaydı. Genç adam, bir taraftan ustasından kapacağı ayrıntıları yakalamaya çalışırken, diğer taraftan da gelecekte kendi tezgahını kurmanın tatlı düşlerini kuruyordu. Fincanlar tam zamanında fırından çıkartıldı, genç kalfanın yakalayamadığı bir andan geçti ve sonuç her zamanki gibi mükemmeldi... Fincancı ustası, ülkede çok haklı bir üne sahipti. Ürettiği fincanlar hemen satılıyor, hatta müşterilerin beklediği bile oluyordu. Genç kalfa, daha küçücük bir çocukken, bu iyi ustanın yanında çalışma şansını yakalamış birkaç insandan biriydi. Çok azimli ve hırslıydı. Mutlaka o da kendi atölyesinde en güzel fincanları üretecek ve uzun yıllardır beklediği şan, şöhret ve zenginliğe kavuşacaktı. Aradan birkaç yıl daha geçti. Kalfa, kendisi için artık zamanın geldiğini düşünmeye başladı ve ustasına giderek el vermesini istedi. Yaşlı usta bir an duraksadı, ancak tereddüt anı uzun sürmedi ve genç adama dönerek, "Yolun açık, başarın daim olsun!" dedi. Genç adam kısa sürede atölyesini kurdu, fırınını yaktı ve ilk fincanlarını kızgın ağızdan içeri verdi. Ustasının yaşadığı heyecanı şimdi daha iyi anlıyordu, kendisi de adeta fincanlarla birlikte fırında pişti. Artık zamanı gelmişti. Heyecandan elleri titreyerek fırının kapağını açtı ve ilk fincanı eline aldı. Ancak o da ne? Fincan dokunur dokunmaz çatlamıştı. Genç adam, "Dokunmakta acele ettim, biraz beklemeliydim" diye düşündü. İçinde yaşadığı telaşı bastırmaya çalışarak bekledi, bekledi. Sonuç yine olumsuzdu. Dokunmadığı fincanlar birer birer çatlıyorlardı. Ne yapacağını bilemez bir halde paniğe kapıldı. Aklına ilk gelen yöntemleri uyguladı, olmadı. Ustasından öğrendiği çözümleri düşündü, uyguladı, yine olmadı. Artık ustalığından endişeye düşerek korkmaya başlamıştı ki, aklına ustasına danışabileceği geldi. Bu seçenek yüreğine su serpmişti, zaman geçirmedi ustasına koştu. Yaşlı adam tezgahının başında, yaktığı fırının hararetinde ve yine aynı heyecandaydı. Eski kalfasını görünce hiç de şaşırmadı, işine tüm sükunetiyle, yavaşça devam etti. Eski kalfa yeni usta yaşadıklarını anlattı. Her şeyi doğru biçimde ve doğru zamanlama ile gerçekleştirmişti ama, olmamış, olmamıştı. Anlatırken sınavdan geçememiş bir öğrencinin utancını yaşıyordu ve çok mutsuzdu. Hayallerinin, parmaklarının arasından uçup gittiğini görmek onu bir kez daha kahrediyordu. Yaşlı usta, genç adamı sözlerini bitirene kadar sessizce dinledi "Her şeyi anlıyorum" der gibi başını sallayarak yerinden kalktı, gözleriyle kalfasına "Gel" dedi. Sessizce izledi ve ustasının yanında saygıyla durdu genç adam. Usta, fırının kapağını telaşsızca açtı, yeni pişmiş fincanlardan birini alarak kalfasının kendini görebileceği bir pozisyon seçti ve nefesinin tüm gücüyle sıcak fincana "Püf" dedi. Kalfası bu aşamayı daha önce hiç görmemişti, merakla ustasını izlemeye devam etti. Yaşlı ustanın elindeki fincanda olumsuz bir gelişme yoktu ve sapasağlam avuçları içinde parlamaktaydı. Genç adama dönerek, "Sana son ders! Fincanları, fırında gerektiğinden fazla tutarsan ya da erken çıkartırsan çatlayacaklardır. Fincanlar piştiklerinde çok sıcaktır ve hemen dışarı alınmalıdır. Dışarıdaki hava ile fırın sıcaklığı arasındaki fark ortadan kaldırılmazsa, fincan yine çatlayacaktır. İşte ben bu farkı, nefesimin hararetiyle ortadan kaldırıyorum. Her işin bir püf noktası vardır ve ustalar, onları usta yapan bu ayrıntıyı yılların deneyimleri ile öğrenirler" dedi... (KAYNAK: Tavuk Suyuna Çorba) BİTTİ