Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 30 Ocak 2005

Eski zamanlar..

Bugün ben Yahudi'yim..
Hani Yahudi züğürtleyince eski defterleri karıştırırmış ya, işte o yüzden..
Eski basın tribününden sonra, bir de eski zaman köşe yazarları..
Bayram arifesiydi zannediyorum.. Fehmi Koru'nun TV 8'deki "Medya Durağı" programında, iki eski gazeteci, bir zamanların köşe yazarlarından bildiklerince bahsettiler.. Refii Cevat Ulunay'dan da öyle.. Ama o konuda bildikleri pek bir şey de yoktu hani..
Kitaplığımın bir köşesinde durur bu sayfada gördüğünüz o fotoğraf. Ulunay'ın beni alnımdan öpüşü.. Fotoda yazdığı üçbeş satır vardır: "Başarılı bir röportaj dolayısıyla tebriklerimle.. Ulunay"
Ulunay'ın beni alnımdan bus edişini görüp de, hakkımda kötü şeyler düşünenleri önce Allah'a havale eder, sonra çok ağır konuşur, kalplerini kırarım ona göre..

Atatürk sürgünü..
Ulunay bir başka tür adamdı.. Gazetenin içinde bir imparator yazar.. Ve o zaman gazetelerinin iç hallarının, şimdikilerle zerre benzerliği yok.. Ulunay, iyi saatlerde olduğunda, gırgır şamatada üstüne kimseyi arama.. O zamanlar (1960'lı yılların başları..) yaşı 70'i sıçramış olduğu halde, narayı patlattığında gazetenin pervazlarına tünemiş güvercinleri uçuştururdu.
Küfürsüz kelam ettiği pek duyulmamıştı.. Odası ise çalışma odasından çok yatak odası.. Divanı, halısı, kilimleriyle.. Semaveri, kaminetosu, pufları, duvarlarda eski yazı el yazmaları, türlüçeşitli enfiye kutuları ile gazetede bir oda değil, kendine özel bir selamlıktı, söz timsali..
Ve de mahbubu ile.. Mahbub, bildiğiniz güzel, parlak, hani yumurta gibi bir oğlan? Arada sırada değişirdi onlar.. Ulunay yazısını yazarken, o mahbub divana uzanıp yatar ve üstat önündeki kasesinden badem ezmeleri, çikolatinlerle beslerdi oğlanı; bir yandan saçını, başını okşayarak.. Ben köşe yazarları diye onlara derim! Ulunay'ın bir adeti, yazılarını mürettiphaneye yollamadan önce birilerine, daha çok gençlere okuyup, gelen tepkiyi beklemesi.. (Sıkıysa "Şahane olmuş hocam! Elleriniz dert görmesin.. İstanbul ahalisi yarın bu yazınızla ihya olacak.." gibi yağlamalar, ballamalar yapmayın..)
Ulunay, Atatürk'ün sürgün ettiği 150'liklerdendi.. Uzun bir sürgün hayatı geçirmişti.. Mısır'ın Kahire'sinde, Fransa'nın Paris'inde yaşamış, af çıkınca dönmüş, çok yol, yordam görmüş adamdı..
Bir gün biz çaylaklardan üçdördümüzü odasına toplamış, önce yazısını okumuş, çay demlemiş, çayından ikramlarda bulunmuştu..
Oğlanı divana uzanmış, şeker yemekte, biz dinleme ve seyirde..
Ve başlamıştı Kahire'de geçen sürgün günlerini hikaye etmeye..
"Yahu bir gece bir kulübe götürdüler.. Kahire'nin en şık, en sükse yerlerinden biri.. İçerisi mahşer.. Kadınlar büsbütün tuvalet, erkeklerin çoğu smokinli.. Şovu olan bir yer.. Çok da pahalı..
Gecenin bir saatinde, üstünde bembeyaz bir entari olan bir adam çıktı sahneye.. Herkes şaklaklıyor adamı.. Ben 'Aman dur yahu, kim bu adam? Ne yapar, ne işler? Mahareti nedir?' diye meraktayken, o rezil üstündeki entariyi sıyırıp çırılçıplak kıçını hepimize dönmez mi? Yahu pezevengin kıçı, büsbütün ve de apaçık meydanda.. Üstüne üstlük, tekmili birden pudralara bandırılmış bir hallerde.. Allah inandırsın, fena şaşırdım.. Sonra söylediler ki yellenme profesörü imiş.. Yani bildiğiniz ossuruk.."

Acep sallama mı?
Haydaaa!
Üstat yine sallamada mı, yoksam gerçeği mi anlatmakta.. Ne olursa olsun, elin mecbur dinleyeceksin..
Ulunay'da anlatı devam:
"Deyyus, kıçı bize dönük bir 'Darttt..' etti, bir de 'Düttt..'.. Bu selamı imiş.. Yani alkışlara karşılık, ossuruktan selam veriyormuş seyirci kısmına.."
Tam o sırada kapı vuruluyor ve Orhan Türel giriyor içeriye.. Milliyet'in Beyoğlu muhabiri o zamanlar.. Giriyor ve muhabbetin üstüne başına ediyor..
Orhan, uzun yıllar kaldığı İsveç'ten yeni dönmüş.. Belanın hasosu.. Üstüne üstlük gazetenin sahibi Ercüment Karacan'ın da kuzeni..
Ulunay, ne de olsa eski toprak.. Osmanlı.. Hangi duvara işenip işenmeyeceğini bilenlerden.. Suküt bir hallerde durup, Orhan'a bakıyoruz.. Orhan ki bir lakabı da Deli Orhan..
Orhan, yekten Ulunay'a dönüp:
"Hoca.." diyor.. "Hoca, Norveç'te bir sarı fıstığa, ilik gibi bir kıza, benden bir garççç ki aklın durur.."
Ve geldiği hızla çıkıp gidiyor.. Ula ne iş? Tamam, bu deli teresin biri ama, böylesi ne olmalı? Ulunay şaşkın..
Ve bizler daha soluklanmadan yine kapı, yine Orhan ve yine üstada: "Hoca, Danimarka'da bir pilice aynen garççç ki aklın durur.."
Deli Orhan devamda..
Hoca, Finlandiya'da üçüne birden langırt..
Ve Ulunay, ayağa fırlıyor..
Ulan pezevenk, beş dakikada tekmil şimali Avrupa'nın ırzına geçtin, tüh Allah belanı vere.. Şimdi Ercüment ile konuşacağım.. Senin arpanı ve suyunu fazla vermiş ki azmışsın.. Ulan senin yeddi ceddini, lahana yaprağı gibi sara sara..
Orhan pırr.. Ve hoca gerisini getiriyor Kahire'nin:
Bu ossuruk mütehassısı profesör, ossuruktan şarkı söyledi.. Bayağı kıçıyla şarkı terennüm etti.. Ve salon da ona katıldı, ağızdan söyleyerek.. Sonra ossurukla darbuka çaldı.. Klarnet üfledi ki, çok şaşarsınız.. Ve ardından seyirci isteklerine geçti.. Yani diyorlar ki bir masadan: 'İki uzun, bir kısa..' O da aynen 'Carttt, carttt..' diye iki uzun, 'Carttt..' diye bir kısa eziveriyor..
Ulan yahu çok bekledim 'Bu pezevenk şimdi sıçar..' diye ama, ıııhhh.."

Bulabilirseniz sahaflardan, ya da bir yerlerden, Ulunay'ın "Bu Gözler Neler Gördü" kitabını öneririm.. Bir de "Sayılı Fırtınalar" adlı eski İstanbul kabadayılarını anlatan eserini.. İkisini de elinizden bırakamazsınız..

***

Eski fotoğraflar..
Ahh şu eski fotoğraflar.. Yırtılası, yakılası o eski fotoğraflar.. Yukarıda gördüğünüz foto, 1962 ya da 1963'lü yıllardan.. Yer, İnönü Stadı'nın basın tribünü.. Ve o zamanların gazeteci milleti..
Bugünlerde futbolun çarşıpazarı karışık.. Beşiktaş kepenk indirdi.. Bakalım Rıza, dükkanı silbaştan nasıl açacak.. Galatasaray'ın mağazası borçharç.. Eski zaman kocakarıları, "Elem kere fiş, kem gözlere şiş.." diye, nazarlara karşı koymaya çalışırlardı.. Biz, yani Fenerbahçe, aynen öyle.. O takımda gözü olanın gözü çıksın.. Çok şükür para da var, malmülk de.. Aşk, sevda tonla..
Ve yukarıdaki fotoğraf.. Bakın o yılların gazetecilerine..
Hepsi gravatlı..
Fotoğrafta sağ başta özel bir oturakta oturan kasketli, Burhan Felek.. Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Seyhül Muharrir'in unvanına sahip..
Burhan Felek'in arkasında, biraz flu görüntüsü ile Hasan Pulur.. Başkanın önünde, şimdi artık yok, çok işe beraber gittiğimiz foto muhabiri İlhan Demirel ki, o zamanlar şöhret.. Hollywood'un ünlülerinden Terrey Moore isimli avrat Hilton Oteli'ne geldiğinde onun bir fotosunu çekmiş ki, tumansız.. (Yani donsuz..) O fotoğraf örtülü bir halde Milliyet'te yayımlandıktan sonra birileri tarafından kartpostal edilip piyasaya sürülmüştü ve paraya bak.. Abazanlığın fena hüküm sürdüğü bir zamanlar..
Ve üçüncü sırada iki kule görüntüsünde iki kişi.. Soldaki bana bu fotoğrafı getiren Özkan Şahin ve onun yanında ben.. O zamanlar Yavuz ve Hamidiye zırhlıları gibiydik.. Şimdi hurdalıkta jilet yapılmayı bekliyoruz heyhat.. Ve Özkan'ın önünde Dinçer Güner, o da öldü.. Umarım diğerleri yaşıyorlardır..
O zamanlar sadece basın tribünü değil, numaralı, kapalı yerlerde de gravatlılar çoğunluktaydı..

Basın tribününe, sarı basın kartı taşıyan gazeteciler girebilirlerdi sadece.. Erken gelen istediği yere oturur, gönlünce maç seyrederdi.. Futbolun gündüz oynandığı bir devirlerdi ve gazeteye maç yazısı yazma telaşeleri hiç yoktu.. Rotatifler, gece yarısından çok sonra dönerlerdi..
Ve basın kartlarının bir ayrıcalıkları vardı.. Açılmayacak kapıları açarlardı.. Otobüsler, tramvaylar bedavaydı o kartlara.. Uçak, telefon yüzde elli tenzilatlı.. "Basın.." dediğinde, basıp geçtiğin bir zamanlar.. Şimdilerde eve paket getiren kişi "Geçmez.." diyor, o Başbakanlık tarafından verilmiş ve hüviyet yerine geçmesi gereken o varakalara..
Gene dağıldım.. Döneyim sadede.. Futbol çarşısının karışıklığına.. Federasyon futbola gönül verenleri, stad terörlerine karşı çıkmak için bir "Lütfen.." kampanyasına çağırmış.. Yafu, yani lütfen, bu büyüklerimiz ülkemizin ve futbol alemimizin hallarından bu kadar bihaberler mi? Usta, günümüzde, bu bizim iklimimizde, "Lütfen.." diye konuşanların kıçlarına parmak atıyorlar..
Tamam mı canım.. Önce lütfen o zamanların basın tribünündeki gravatlılara bakın..
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Cep Cep kapkaçı bitiyor
Sultanbeyli Adliyesi'nden çıkan bir karar, cep telefonu kapkacını...
11 yıllık cinayette şok gelişme
İstanbul'a yarın akşam kar...
Kör kurşun kurbanı
Hamile kadın sobadan öldü
Şehit teğmene hüzünlü veda
Kardan Aşık Veysel
SPOR
Kartala Kartala piyango: 1-0
Ligde 21 Kasım'dan bu yana ilk kez seyircisinin karşısına çıkan...
Anelka Fener'de
Paris'te mutlu son
Bologna engeli
Trabzon'u salladı
Yıldırım bilgi!
Çifte Taarruz!
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Yağ. Ola. 13 C,Yağ. Ola. 7 C
ANKARA - Yağmur 13 C,Yağmur 3 C
IZMİR - Yağ. Ola. 16 C,Yağ. Ola. 8 C
ANTALYA - Yağmur 20 C,Yağmur 12 C
ADANA - Yağmur 17 C,Yağmur 9 C
EKONOMİ
IMKB E: 27.074,090 D:% -0,84
DOLAR S: 1,331 D:% -0,75
EURO S: 1,736 D:% -0,74
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu