Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 26 Aralık 2004

Düş kuyruğu..

Geçen yıl tam bu günlerdi.. Yılbaşına bir hafta, 10 gün kalmış bir zamanlar.. Nimet Abla Gişesi'nin önünde son biletler için kuyruğa girmiş insanlar ve onları sıygaya çeken bir TV kamerası.. Herkese aynı sual: - Büyük ikramiye size çıkarsa ne yaparsınız? Çoğu hayal içinde yaşayıp, bok içinde ölmeye mahkum, bencileyin donsuz kısmından, hep benzeri cevaplar: - Kat, yat alırım.. Dünya gezisine çıkarım.. Fakir fukaraya yardım ederim.. (Bu "Fakir fukaraya yardım ederim.." lafı yalanın boynuzlusu..) Ve ekranda paspal, yırtık pırtık, kırık dökük, orta yaşlara sıçramış, çiseleyen karla karışık yağmurun altında çok biçare bir adamcağıza da uzandı mikrofon: - Sana büyük ikramiye çıkarsa ne yapardın? - Benim biletim filan yok.. - Yani çıksaydı.. Ve o hırpaniliğin abidesi adam söyledi ki: - Bir yatak alırdım.. İki yastık alırdım.. Yorgan alırdım.. Üşüyorum da.. Yani yatağa yatar, yorganlarla örtünürdüm.. Ben ekran karşısında, seyir halindeyim.. Birden zaten darmadağın içim, iyiden iyiye harabata döndü.. Geceler boyunca her yatmaya gidişimde, her yastığa baş koyuşta, her yorganı üstüme çekişte, hep üşüdüm.. O adamın söyledikleri, aklımda bir mıh gibi çakılı durdu geceler boyunca.. Ağlamalarım bitmiş tükenmiş olmasa, çocuklar gibi ağlayacaktım..

Tayyare Bileti..

Bir yeni yıl, bir hafta ötede.. Ve "Yılbaşı.. denildiğinde bizde ne hindi, ne Noel Baba, ne de, "Vur patlasın, çal oynasın.." bir lüküs hayat.. Yılbaşı bizde genelde, eskinin Tayyare Piyangosu, şimdinin Milli Piyango'su ve Nimet Abla ile özdeşleşirdi hep.. Bir de çinkolar ve tombalalarla.. Bugünlerde de yine Eminönü'ndeki Nimet Abla Gişesi önünde uzun kuyruklar.. Parayı denkleştirenler, hep o umut kuyruklarında, bir bilet alabilmek için, ama ille de Nimet Abla.. Çünküm İstanbul'da bugünlerde matbaalarda sahte Milli Piyango biletleri basılıyor ki, dur durak tanımadan.. Gariban insanımızın bir geceliğine olsa bile hayal ya da umut etmesine sahtecilik yapan fahişe analılar.. Neyse.. Nimet Abla gişesi, 1950'li yıllarda da böyleydi.. Hep ona tahaccüm.. Bakın Erkan Altaca "1950 İstanbul'u" isimli kitabında, benim de belleğimde olan Milli Piyango'ya dair yaşanmışlıkları nasıl anlatır: 1950'li yıllarda Sayısal Loto, Şans Topu, On Numara, Spor Loto yoktu. Tek bir talih oyunu vardı. Bu günkü Milli Piyango. Lakin yaşı ilerlemiş olanlar eski alışkanlıklarından kurtulamaz, Milli Piyango yerine "Tayyare Piyangosu", "Tayyare Bileti" demeyi sürdürürlerdi. Büyük ikramiye, 1950'li yılların başlarında 100 bin lira idi. Tam bilet ise 5 lira. Yılbaşlarında, Cumhuriyet Bayramları'nda 300 bin, 500 bin liraya çıkartılırdı büyük ikramiye. Milli Piyango'nun bayilerinden bazıları çok meşhurdu. Başta seyyar satıcı Cüce Simon. Elinde bastonuyla, sokak sokak dolaşan minicik bir adam. Sonra Uzun Ömer. Tam tersi. İkibuçuk metre boyunda, yerinden güç kımıldayabilen bir adam. Bu ikisi bazen Uzun Ömer'in Galata Köprüsü altındaki gişesinde bir araya gelirler, sohbet ederler, fevkalade bir görünüm oluştururlardı. Bir de Tek Kollu Cemal vardı, meşhur bayilerden. Bugün hala yerinde olan Eminönü'ndeki Nimet Abla Gişesi'nde ise o yıllarda Nimet Özden bizzat oturup bilet satardı. Buradan alınan biletlere mutlaka ikramiye çıkacağına inanırdı insanlar. Bu inanış, o vakitlerden beri değişmedi. Hala sürüyor. Özellikle yılbaşılarında gişenin önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Bilet alanlara gerçekte büyük ikramiyeler çıkıyor mu, çıkmıyor mu bilinmez ama, Nimet Abla'nın bu işten para kazandığı, zengin olduğu kesin. Özel faytonu vardı Nimet Abla'nın. Herkes özel otomobille dolaşırken, o körüklü faytonu ile dolaşırdı İstanbul'un yollarında büyük bir keyifle. "

Düş kuyrukları..

Ben çok kuyruklar gördüm.. Çoğunuzun göremediği kuyruklar gördüm.. Ekmek kuyrukları değil.. Yağ, ampul, sigara kuyrukları değil.. Otobüs, dolmuş, maç kuyrukları, ıııhhh.. Demem onlar değil.. Ben, ırgat pazarlarında bir günlük bir iş için, bir günlük karın tokluğu için kuyruğa girmiş, suskun, bitkin, korkak, ürkek tavırlı adamlar gördüm.. Falakaya yatırılıp dövülsünler diye, kuyruk edilmiş insanlar gördüm.. Bir tabut beklerken, kuyruğa sokulmuş çocuk ölüleri gördüm..
Genelev sokağında, buraya yeni düşmüş körpe bir taze ile yatmak için kuyruk olmuş heyecanlılar gördüm.. Ama ben her daim ve en çok Eminönü Meydanı'ndaki Nimet Abla Gişesi önündeki "düş kuyrukları" nı gördüm.. Sık sık katıldım da o kuyruklara.. Bilet almak için filan değil, kuyrukta bekleyen kişileri seyir için.. İnsanoğlu gördüğü düşü anlatır ama, kurduğu düşlerden hiç söz etmez.. Bunu bildiğimden hiçbir defasında, hiçbirine, kuyrukta hiç kimseye, kurdukları düşleri sormadım.. Hep ben düşlemeye çalıştım onların gizli saklı, parayı bulduktan sonra gerçekleştirmeye çalışacakları düşleri..

Neler neler..

O adam! O, kuyrukta 14'üncü sırada bekleşen.. Hani, yırtık pırtık ayakkabıları vıcık vıcık çamur.. Hani, kravatı boynuna ilk bağlandığınca duran.. İğreti kaşkollu.. O adam... Bir ev düşlemekte olmalı.. "Benim.." diyebileceği bir ev.. Sobadan bıkmış olmalı ki, evin içinde kalorifer düşlemekte olmalı.. Şöyle rahat pijamalar içinde, sıcak bir ev.. Evde çaydanlık değil, koca bir semaver düşlemekte olmalı.. Sabah 6'larda kalkıp otobüslerde, trenlerde, vapurlarda ezikliğine eziklikler katan o işe gitmeleri boşlamayı hayal etmekte olmalı.. Küçüminnacık bahçesinde domates, biber yetiştirmeyi, parmaklıklarını kendi boyadığı balkonunda, sardunyalar, hanımelleri büyütmeyi düşlemekte olmalı.. O adam büyük ikramiyeyi değil, bu istediklerine sahip olacak kadar bir parayı düşlemekte olmalı..

***


O kadın! Havları dökülmüş mantosunun içinde, bir kız çocuğunun elinden tutan kadın! O kadın her gece evinde, kocasına hazırlayacağı sucuklu pastırmalı, ballı börekli, rakılı şaraplı sofralar düşlemekte olmalı.. Herifinin dışarıda içip, körkütük eve dönmelerini terk ettiğini, sarhoşluğunda çalıştığı işine ettiği lanetleri, ağlamaları bıraktığını düşlemekte olmalı.. Bir kuaföre gidip saçlarını yaptırdığını, hatta ve hatta ayaklarını pediküre bile sokturduğunu düşlemekte olmalı.. Elinden tuttuğu birtanesinin, zengin çocuklarınca özel okullara gittiğini, hocalardan özel dersler aldığını, gavurca "Fan, fin, fon.." ettiğini düşlemekte olmalı.. O kadın, belki de çamaşırdan ihtiyarlamış ellerini, yeni baştan genç kızlık günlerine dönüştürecek tam otomatik bir çamaşır makinesi düşlemekte olmalı..

***


Nimet Abla Gişesi'nin önünde her türünden düşler.. Her türünden hayallenmeler.. Hayal kurmak, düş görmek iyidir de.. Ayrı bir tadı lezzeti vardır.. Pekiy o laf niçin söylenmiştir acep? Hani: "Hayal içinde yaşayanlar, bok içinde ölürler.."
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Ben Ben iyiyim, üzülmeyin
Irak'ta fidye için kaçırılan ünlü armatör Kahraman Sadıkoğlu'nun...
Mustafa Bayram yakalandı
Öğretmen sır oldu
Ask gripten farksız
Avcıya boynuz cezası
Sperm Bankası'na onay
Noel Baba'ya öpücük
SPOR
Hamit Hamit bombası
Genç futbolcuyu devre arasında transfer etmeyi planlayan Alman...
Aurelio sevinci
Neden olmasın
Beşiktaş'a olan borcum bitmedi
Bileti kesildi
Yüzde 70 başarılı!
Konya taarruzu
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Par. Bul. 11 C,Par. Bul. 6 C
ANKARA - Par. Bul. 3 C,Par. Bul. -7 C
IZMİR - Par. Bul. 14 C,Par. Bul. 2 C
ANTALYA - Par. Bul. 17 C,Par. Bul. 6 C
ADANA - Par. Bul. 11 C,Par. Bul. 7 C
EKONOMİ
IMKB E: 24,430 D:% -0.08
DOLAR S: 1,378,000 D:% -1.15
EURO S: 1,855,000 D:% -0.48
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Magazin | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
Merkez Gazete Dergi Basım Yayıncılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.
Üretim ve Tasarım  Merkez Bilgi Grubu