Basın çalışanlarıyla ilgili olarak özel bir kanun var: "5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun" 1952 yılında çıkartılan bu kanunun bazı maddeleri, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra değiştirilmiştir. Bu değişikliği, darbeciler tarafından kurulan Milli Birlik Komitesi'nin oluşturduğu Kurucular Kurulu, 212 Sayılı Kanun'la yapmıştır. İstanbul Gazeteciler Sendikası, 212 Sayılı Kanun'un çıkartılması üzerine yaptığı açıklamada, "Fikir işçilerinin haklarını teminat altına alan kanunu çıkartan devrimin yaratıcısı Milli Birlik Komitesi'ne teşekkürlerimizi sunmayı vazife bilir, beraber olduğumuzu alenen ifade ederiz" diyordu.
2şahitgöstermekyeterli 212 Sayılı Kanun'un gazetecilerin fazla mesaileriyle ilgili hükmü, bir süredir tartışma konusu. Ek 1. maddeye göre, bir gazetecinin fazla mesaisinin ödenmemesi durumunda, işveren günlük yüzde 5 faiz ödemek zorunda. Bu ise yıllık bin 825 faiz demektir. İşten çıkartılan veya ayrılan bazı gazeteciler, mahkemeye başvurarak, "İşveren fazla mesai ücretimi ödemedi. Ben geceleri, hafta sonları ve resmi tatillerde her gün hep fazla mesai yaptım, şimdi geçmişe yönelik olarak fazla mesai ücretlerimi günlük yüzde 5 fazla faiziyle istiyorum" diyor. Bu ise bir yıl için 200 milyara, 5 yıl için 1 trilyon liraya çıkabiliyor. İlginç olan nokta şu: Mahkemeye başvuranlar, çalıştığı süre içerisinde fazla mesai talep etmemişler. İşten ayrıldıktan sonra bunu istiyorlar. Çünkü çalışırken fazla mesai talep edildiğinde, günlük yüzde 5 faiz alınamayacak. Peki, gazeteci, çalışırken "Benim fazla mesaim ödenmedi" diye itirazda bulunmamasına rağmen, işten ayrıldıktan sonra "Ben her gün fazla mesai yaptım ama ücreti ödenmedi" dediğinde, bu nasıl ispatlanıyor? Mahkemelerimiz, bu taleplerde bulunan gazetecilerin 2 şahit göstermesini ve bunların da "Evet, davacı yıllar boyu her gün fazla mesai yaptı" beyanını yeterli buluyor.
Haksızzenginleşmeyolu Türkiye'de ve dünyada hiçbir alanda olmayan günlük yüzde 5 faiz uygulaması, gazetecilere yaradı mı? Hayır! Belki birkaç kişi bu astronomik yüksek faizi aldı. Ama emsali görülmemiş böyle bir faiz, işverenleri bazı tedbirler almaya zorladı. Şimdi, gazetecilerin çalışırken gerçekten fazla mesai yapıp yapmadıklarını tespit için, çalışma saatlerini denetleyen kayıtlar tutuluyor. Gazeteciler, fabrikadaki gibi kart basıyor, ne zaman nereye gitti, takip ediliyor. Çifte sözleşmeler yapılıyor. Halbuki, gazetecilik mesleği, bu kadar katı biçimde zaman ve mekanla sınırlanacak bir iş değildir ki. Böyle bir sıkı kayıt ortamında, gazeteci kendisini özgür hissedebilir mi? Bunların nedeni, 212 Sayılı Kanun'daki yüksek faiz uygulamasıdır. Bu uygulamaya neden olan yargı kararlarıyla, adeta işten atılmak bir avantaj haline getirilmiş, bir hakkın kötüye kullanılmasının yolu açılmıştır. Öyleki,hiçbirşekildefazlamesaiyapmayankişilerdebirbirlerinetanıklıkyapıphaketmediklerihaldetrilyonlartalepederoldular.Artıkbubirhakaramamücadelesideğil,haksızzenginleşmeninyoluoldu. 212 Sayılı Kanun, gazetecilerin lehine değil aleyhine hükümler de içeriyor. Nitekim, bir gazetecinin kıdem tazminatını hak etmesi için, 5 yıl çalışması gerekiyor. Buna karşılık, İş Kanunu'na tabi olarak çalışanlar ise 1 yıl çalıştıktan sonra kıdem tazminatı hakkına sahip. Basın çalışanlarının, bunun dışında da sorunları var. Unutmayalım ki, basın çalışanlarına güvence sağlamak, basın özgürlüğünün de güvencesidir. Ancak bu; dengeli, adil kanun ve uygulamalarla mümkündür. Günlük yüzde 5 faiz, adil değildir. Basın çalışanlarının da lehine sonuç doğurmamıştır. Yargıtay'ın günlük yüzde 5 faiz verilmesine yönelik kararları üzerinde, yeniden düşünülmesi gerekir. Asıl çözüm, basın çalışanlarının tüm sorularını çözmeye yönelik yeni yasal düzenlemelere gidilmesi olacaktır. Darbe dönemleri kanunlarının kimseye hayrı olmamıştır.