Çocukların çığlıklarına gizlenmiş nağmeleri vardı ülkemizin. Uslu çocuklar korosu, haylaz şarkılar söylerdi. Anaların mutfak şarkıları vardı, babaların ceplerinde eskirdi resimler. Taş plaklardaki gazeller gibiydik, geçmişe dönük, geleceğe aşık... İyilik perisiydi radyolar, gece bekçileri gibi. Gaz lambaları sihirliydi, Alaaddin'in parmak izlerini taşıyan...
***
Bir film müziğiydi gecenin sesi. Meçhule giden gemilerin yolcusuyduk hepimiz. Yahya Kemal bize eşlik ederdi, "Sessiz Gemi"siyle... Gidenlerin dönmeyeceğini bilirdik, kalanların sağ kalmasına sallardık elimizi. Hayatın anlamıydı çocuklar... Küçükleri sevmek, büyüklere tanrısal bir güç verirdi.
***
Ah! O radyolar. Çocukların üzerine örtülen atlastan yorgan. Büyüklerin içinde yüzdüğü, sonsuz deniz. Ah! O Sadri Alışık mahalleleri... Orhan Boran, Yuki, buram buram sevgi kokan reklam kuşakları.
***
Şimdi cinayet kokuyor evler. Birbirini yiyen yamyamlar ordusu, ekranlardan el ediyor her akşam. Ahlaksızlık krateri, bütün nefretini çocuklarımıza püskürtüyor. Şimdi televizyon devleri, bütün değerleri ayaklarının altına almış eziyor. Bir yandan edepsiz kaynanalar, öte yandan pespaye gelinler... Çiftlikler küflenmiş kadınlarla dolu. Hangi pencereye koşsak, bir şeytan bize bakıyor. Küfür kıyamet, sinsi şiddet, yüce nefret! Ülkemizin film müziği, canımızı yakıyor!