Kabul etmeliyiz ki, AB-Türkiye ilişkilerinde ciddi anlamda bir din sorunu bulunmaktadır. AB çevreleri Türk ulusunun Müslüman olmasından endişe duyarlarken, Türk ulusu da Hristiyan misyonerliğinden tedirgin olmaktadır. Kişilerin ve ulusların hayatında, kültüründe, psikolojik ve sosyolojik yaşantısında din ne kadar büyük bir öneme sahip ise, itiraf edelim ki, AB-Türkiye ilişkilerinde de din sorunu o ölçüde ciddi mana taşımaktadır. AB'ninendişeleri AB çevrelerinin Türkiye'nin Müslüman oluşu ile ilgili endişelerini şöyle özetlemek mümkündür: İslam dini insan haklarına, özellikle de kadın haklarına aykırı ilkeler içermektedir. İslamiyet'te cihat prensibi vardır. Bu prensip, teröre kaynaklık etmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin AB'ye tam üye olarak alınması halinde, İslam'ın söz konusu sakıncalı ilke ve uygulamaları da AB'ye taşınmış olacaktır. Yanlışalgılama Hemen ifade edelim ki, AB çevrelerinin İslamiyet ve MüslümanTürk milleti ile ilgili endişeleri yanlış algılamaya dayanmaktadır. Gerçekİslam'da; insan haklarına, özellikle de kadın haklarına aykırı esaslar mevcut değildir. Kutsal kitabımız Kur'an'ın Hz.Muhammed'e vahiy yoluyla bildirilmesi, 23 yılda gerçekleşmiştir. Ayetlerin içeriğinde, o ayetlerin inişine sebep olan o dönemin sosyal yaşantısı ve sosyal değerleri etkili olmaktadır. Çünkü ayetlerin büyük bir bölümü, o devrin tedrici olarak ıslahına yöneliktir. Dolayısıyla da o dönemi ilgilendirmekte ve bizi bağlamamaktadır. O nedenle, insan haklarına aykırı olduğu iddia edilen ayetler, İslam'ın esas ve amacını değil, İslam'ın evrimleştirme sürecindeki bir aşamayı ifade etmektedir. Bir ayetin anlamı şöyledir: "Onlarınyaptıklarıveyaşantılarıonlaradır,sizinyaptıklarınızveyaşantılarınızsizedir.Sizonlardansorumludeğilsiniz."(BakaraSuresi:134) Gerçek şu ki, Türk ulusu Müslüman'dır ve insan haklarına, özellikle de kadın haklarına azami derecede destek vermekte ve o hakları hayata geçirmektedir... Ve de biz MüslümanTürkler, böylece gerçek İslam'ı uyguladığımıza inanmaktayız.
İslam,barışsağlamaktır İslam' ı terörün kaynağı görmek, aydınlığı karanlığın kaynağı görmek gibi sakat bir anlayışı ifade eder. Çünkü, "İslam" kavramı "barışmeydanagetirmek" anlamına gelmektedir. Bu kavram, dinin hem adını ve hem de amacını belirlemektedir. Evet, İslam bütün dünyada barış ve huzur kurmayı amaç edinmiştir. Kur'an şöyle buyurur: "Allahkatındadinİslam'dır,yanibarışsağlamaktır."(AliİmranSuresi:19)"Herkimİslam'dan(yanibarışsağlamaktan)başkadinedinirse,okabuledilmeyecektir."(AliİmranSuresi:85)"Dindezorlamayoktur."(BakaraSuresi:257)"Eyinananlar,topluhaldebarışagidin."(BakaraSuresi:208) Görülüyor ki, İslam insanlığın barış ve huzurunu amaç edinmektedir. "Cihat","İslam'ıyanibarışvehuzurusağlamayolundagayretleveheyecanlaçalışmak" demektir. Bugün din adına işlenen cinayetlere asla "Cihat" denilemiyeceği gibi, gerçek cihadın da cinayet ve terörle asla ilgisi yoktur. O türlü iddialar, din istismarından başka bir şey değildir. Sorun İslam' da veya cihatta değil, bu kavramların saptırılmasındadır. Biz MüslümanTürkler, insanlığımızın ve hukukun gereği olarak da, dinimizin icabı olarak da terör ve cinayetlerin her çeşidine, zulüm ve haksızlıkların her türüne, dinimizi saptırıp kendi çirkin amaçlarına alet eden bağnazlık ve cehaletin tamamına da şiddetle karşıyız. "Gerçekİslam'ıngereğidebudur" diye inanıyoruz.