Yüreklerini bile galibiyet posterleriyle donatan tribünlere karşılık, NihatKahveci'nin bencilliğinden kaynaklanan bir pozisyonumuz vardı 5. dakikada. Gecenin kilit noktası o pozisyonda gizliydi. Formasının içinde futbolcuydu Nihat, o pozisyonda aniden "devekuşu" oldu. Boş kalenin önünde bekleyen Fatih'i görmek istemeyince olanlar oldu. Sükseli silüet Rüştü, yine kalesine gelen ilk pozisyonu buyur edince, yenik duruma düştük. Ardından siperleri terk eden nöbetçilerin "ruhsuzluğundan" faydalanan Shevchenko ikinci golü attı. Gecenin direksiyon hakimiyeti bizdeydi ama ilk yarıda şarampole yuvarlanan biz olduk. Başka ülkelerde Servet'i yangın gözetleme kulesi bile yapmazlar ama biz "kahraman" yaptık. Deniz'in içler acısı hali, aslında ErsunYanal'ın içler acısı haliydi. Sadece Emre vardı didinen. Maç boyu sanki masallardan kalan "tanrısalgüçle" oynadı. Diğerleri bir futbol harabesinin enkaz yığınıydı. İkinci yarıda gururun atları şahlanır sandık, kendimizi kandırdık. Ukrayna da kendi yarı alanında gizlenirken bizi kandırdı. Kuşlara yanaşan kediler gibi gollerini atıp gittiler. Maç boyu, sürekli kaldırdığımız toplar ve bir kafa vuruşu bile yapamadan geçen 90 dakika, ErsunYanal'ı ele veren en anlamlı gerçekti. Boğulmayı göze almadıktan sonra, nehrin öte yanına geçmek mümkün değildir. Milli takım denize bakarken boğulmaktan korktu ve boğuldu. Çünkü takımın patronu korkaktı. Dün gece doğru mekandaki en yanlış adam ErsunYanal'dı. Kritik maçlarda "takılanplak" olmaktan kurtulamayanlar, yine aynı sona yolculuk ettiler. Çünkü takımda lejyoner çoktu. Paralı askerlere galibiyet için 50 milyar teklif eden LeventBıçakçı gibi tüccarlar, biraz ruh tedarikini akıl edebilseydi keşke. Ben sadece o muhteşem taraftara üzüldüm. Bir de Emre'ye... Hiç kimse bu maçtan sonra umut dağıtmasın. Dünkü maç, sadece Ukrayna yenilgisi değil, ErsunYanal'ın kesip biçtiği "2006DünyaKupasıtabutudur."