Hani 1520 yıl sonra AB'de dükkan açacağız ya, bizim ellerde pasa dükkan kapatıyoruz.. Hele hele bakkal dükkanları.. Onlar giderek hep "kaputt.." .. Geçenlerde kapı görevlisinin oğluna "Hadibirbakkalasıçrada,ikisigarakapgel.." dedim.. "Obakkalkapandıabi.." dedi.. "Amca.." değil de, "Abi.." dediği için, sankim bakkala gidip gelmişçesine bahşişini verdim.. "Kollabeni,kollayayımseni.." durum vaziyetleri yani.. Ve sonra düşündüm ki, bakkallar da artık gitti giderler.. Ki onlar semtlerin, mahallelerin vazgeçilmezleri.. Gel gör ki artık ne mahalle kaldı, ne semt.. Allah diye parayı bellemiş ve de "tekdişikalmışmedeniyet".. Bir zamanlar "kahramanbakkalsüpermarketlerekarşı" çıkar gibi oldu ama, ıı
***
! Gücü yetmedi.. Yakın bir tarihlerde kocamış kişiler, laf aralarında "Bakkal.." sözcüğünü ettiğinde, çocuklar soracaklar: "Odane?Bakkalnedemek.." diye.. Anlatması müşkilattan olacak.. Bakkallar ki, biraz eski İstanbul'un semtlerinin, mahallelerinin yari vefakarları, sırdaşları.. Anababa kısmının, "Bakkalefendi..", çocukların "Bakkalamca.." diye çağırdıkları.. Bulundukları yerlerin en birinciye bilirkişileri.. Gelenin, konanın, uçanın, kaçanın bilicileri.. Yol, han, mekan, kişi sorucuların yol göstericileri.. Civar mıntıkada, "Kimneredeoturur,neyer,neiçer,neişler,nasılyaşar?" sorularının bilgi bankaları.. Bakkaldükkanları.. Cam kavanozlarda akide şekerleri.. Küçücük, beyazcık nane şekerleri.. Karamelalar.. Acı badem kurabiyeleri.. Abdülvahit Yeni Turanlar.. Defterler, kalemler.. Defterkitap kaplama kağıtları.. (Defterlerimizi,kitaplarımızıkaplardıkki,zarargörmesinlerdiye..) Ve dahi uçurtma kağıtları ki, rengarenk.. Yaptığımız uçurtmalar gökyüzünde seyre çıktıklarında ebem kuşaklarına mahçup olmasınlar diye, hepsi alaimisema renklerinde.. Ve o çocukların, yani bizlerin ağzında hep aynı laf: "Bakkalamcaannemdediki,'Deftereyazsın..'.." Bakkal dükkanları, bakkal bakkal kokarlardı.. O zamanki evlerin arap sabunu ve çivit koktukları gibi.. Bahçelerde balkonlarda sarmaşık hanımelleri, saksılarda menekşeler, karanfiller.. Ve bakkal bakkal kokan küçük dükkanlar.. Sucuk, pastırma, turşu, kavurma, daha sandviç bile girmemişti lügatimize.. Ekmek arası kaşar ki, yeme de yanında yat.. O küçücük mekandaki büyük karmaşa içinde, bakkal amca elini attığında istediğin şeyi şıpın işi buluverirlerdi.. İğneden ipliğe, rastıktan sürmeye, her şey.. Parmak kalınlığında kabuk bağlamış yoğurt kapları.. Bir yanlarda gaz tenekeleri, mumlar.. Lamba şişeleri.. Ama dışarılardaki tezgahlarda bütün gazeteler, dergiler.. Şimdilerde yüreğimin en gizlisaklı yerlerindeki bir küçük ben, Süleymaniye Cami'nin avlularındaki futbol maçlarından arta kalan zamanlarda yine Süleymaniye'de, Uzun Çarşı'nın başındaki Bakkal Şinasi'nin yanında gönüllü ve bedava çıraklık etmiştim, o dergi ve gazeteleri beleş okuma karşılığında.. Haaa, bir de Şehzadebaşı sinemalarının tutkusunu boşladığımda.. Dükkanın önünü temiz tutma ve hemen önde duran bir iki akasya ağacının (Ulanbuakasyalar,çiçekaçarkenacayipbirşeyarkadaş!Onasılbirsalkımsaçaklık..Bırakçiçekleri,yapraklarınıyerdikvallah..KokularıhiçbirParis'teyok..) altında duran çavuş, razakı, sultani üzümlerin, mavimor, tatları doyumsuz kavak incirlerinin sepetlerine mukayyet olma ve dahi eğrelti otlarının üzerlerine yayılmış kavun ve karpuzları kesmece olarak satma karşılığı, bedava okunan bütün gazete ve dergiler.. Şinasi Bakkal'ın keyfi yerindeyse, talaş yığınları içindeki buz kalıplarının üstünde soğutulmaya bırakılmış Olimpos gazozlarından bir tane.. Gel gör ki gazozun içindeki tortunun durulması için uzun beklemeler.. Ehhh, biz ne de olsa "KısmetiKapalıBirGençliktik"..
Rakı,şarap.. Bakkal Şinasi, mahallenin yeni yetmelerine "aftos" ları ile birlikte olmaları için koltuk da çıkardı harçlık vererekten ve de deftere hiç yazmadan.. "Oluncaödersin.." delikanlı ayaklarıyla.. O çıkmalarla ben, Sevim'i Gülhane Parkı'na götürdüğümü de anımsarım, şimdi yerinde yeller esen Sultanahmet'teki Alemdar'a da.. Hatta bazı bazı Azak Sineması'na bile.. İki terli elin korkular içinde tutuşması, dünyaya değerdi o zamanlar.. Bu Bakkal Şinasi, Müslüman mahallesi Süleymaniye'de rakı da satardı dükkanında.. Ama onlar saklı bir köşede dururlardı.. İçmeyenlere saygısızlık olmasın diye.. Rakılar, hep küçük boy olurlardı.. Yani, 45'lik Fahrettin Kerim Gökay'lar.. (Rakılara,devrinvalivebelediyebaşkanı,aynızamandaYeşilaycılık'ınenbirinciyesavunucusununisminikoyarlardı..Ozamanlar,rakıiçiphafiftennaralananlarıyakalatıpBakırköyTımarhanesi'netıkar,bellerindensualdırtırdı..OdevirlerAB,Kopenhagkriterleriveinsanhaklarıhiçyoktu..Şimdivarda,birbokmudeğiştisankim..Hadicanımsizde..MithatpaşaStadı'ndatazeFenerBeşiktaşmaçındaonyirmipolisinbirçocuğudövmemanzaraları;neolaki?) Yafu ben bakkalları yazıyordum, nerelere dalıyorum.. Az kala Amerika'daki başkan seçimlerinin analizine girişeceğim ki, bazılarının daha altı ay süre yazacakları tek şey.. Bu ülke insanın sankim çok orasına, çok burasına.. Şaraplar ise en ucuz cinsinden.. Kurbanı olduğum "GüzelMarmara" en başları çekerdi.. Rakıları, mahallenin saygın kişileri memurlar içerdi.. (Ozamanlarmemurlukbüyüksaygınbirmeslekti..Memurlaragüleoynayakızverilirdi..) Şaraplar ise çoğunlukla işçi, esnaf içkisiydi.. Bira, Bomonti Bahçesi'ndeydi ve bakkallara inmemişti.. (Yinetarihyazıyorum..Sıkıldımartıkküfredeceğimhaaa!Ulatariholarakkendimdenbıktımsıkıldımbe..) Ve Şinasi Bakkal'da en çok Kulüp ve Bafra Mağden sigaraları satılırdı.. Dükkanda Yeni Harman ve Sipahi Ocağı sigaraları da bulunurdu ama, onlar sankim süstü.. Her mahallede daha bir milyoner yoktu.. Evlerde hep benzer yemekler pişerdi.. Çocuklar benzer miktarlarda sevilir ve benzer miktarlarda dövülürlerdi ki, adam olsunlar diye..
***
1974-1975'li yıllarda Yeşilyurt'u mesken tuttum.. Muhtarı bir bakkaldı.. Uzun yıllar hem bakkal, hem muhtar olarak kaldı Nedim Bey.. Çünküm semt bakkalları gerçek muhtarlardır da ondan.. Üçbeş gün önce sordum oralara, artık o da yokmuş..
***
Ben fukaranın, zamanla çok bakkallarım oldu.. Her kahrıma fevkalede ellerinden geldiğince, karınca karınca koşuşturan, geceleri serseri hallerime dükkan açan.. Gittiği o meçhulde rahat olası, varlığında muhabbetlerimiz kavi Necati Cumalı'nın dediğince.. Şiir ettiğince.. "Maçka'danaşağıbirtütüncütanıdıkBirşişerakı,bir'Merhaba'maksathatırHerakşamayaküstübirkaçlafatardıkArdımdanokalkardükkanınıkapatırBenİstanbul'akarşıaçardımrakımıİstanbul'akarşıiçdüşün,bunasıliştir?Günün,biryarısıçamur,öbüryarısıDurupdururkenbaşlayanobaşağrısıBuncayılyalanokuduk,yalandinledikAklınakimgelirseververiştir.." Şimdilerde de belkim bazılarınca aynen öyle..
***
Satır aralarında değindim ya, "Amerika'nınbaşkanseçimleribizihiçırgalamaz.." diye.. Ha Co Mak Koy, ha Robert Mac Koy.. O koy, bu koy, hep aynı hesap.. Şimdi onlara Irak'ta koyuyorlar.. Allah kurtarsın..
***
Ünlüler Çiftliği'ne kitakse..
Abi hangi ünlüler? Neyimin, neremin ünlüleri? Baştan sona inleme birileri.. Bulaşık kavgacıları.. İmdi bir ünlüyeceğim bu köşede, dağtaş yerinden oynayacak.. Papalyozluk olacağım, tekmil tersolara gireceğim.. Ula bu ne biçim Allahsız tayyare bir dünya? Taksim'in orta yerine çıkıp pantolonu sıyır, sıç orta yere, anında ünlüsün.. Yafu öyle hallere geldik ki, ünlü ya da sanatçı sayılan bilmem ne kısmını etsen geçinip gideceksin, bu tekmil testekerlek dünyada.. Şimdi benim çalıştığım, mensubu olduğum, yazı yazdığım bir grubun kotardığı bir program bu.. ATV'de seyir halinde.. Yapımcısı, beş dakikada Beşiktaş bir Hürriyet yazarı, Armağan Oğlan.. Bu şimdi yaşadığımız gayetle tersine bir dünyada "İşlerikızıştırmalıgötür.." ekolundan.. Eleme kömür gibi ünlü tek seçicisi.. O ünlüler Çiftliği'nde Ferhat nam bir yiğit.. Şirin'i eksik.. İbrahim Tatlıses mukallidi.. Ha unutmadan, çiftlikteki o ineği kaçırtın oralardan, ne olur ne olmaz.. Evet, o yiğit, gün 24 saat yeni kasetine koyduğu bir türkü mü ne, onu çığırıp durmakta, önüne geleni asıp kesmekte.. Ağır kabadayı.. Kafa filan kopartıyor icabında.. Odun diye önüne konulan bir dal parçasını, anca dört balta vuruşta kırıyor.. İcabında, eğer çitliğe ağa seçilirse kadınlara ayaklarını yıkatacağını söyleyip kabarıyor.. Ve etraflara sarkıp duruyor: "Sizkimsinizulan?BenkendikendiminAllah'ıyım..Tehdityapıyorsamyapıyorum..Bunavebanabirengelmivar..Benokurukafagibiasarımhaaakafanızı.." Bu yiğit, erkek ya, bulaşık filan yıkamıyor, amma velakin iki gözü dört çeşme ağlamalar da onda: "Ben600milyonliraevkiramıveremiyorum..Buralardaolmamoyüzden..Kasetimçıkacakinşallah..Herşeyekmekparası.." Ve benim gençliğimde ayak parmaklarının üzerinde yürüyen, ama gel gör ki şimdilerde, bencileyin değil ayak parmakları, bacakları vücudunu taşıyamayan bir afrodit.. Ulan anası orospu bu dünyada, biz hiç mi Afrodit görmedik, mermerden bile olsa? Bir Güllü ki, icabında tekmil Sulukule.. "Cartt.." diye ağız yırtmalar.. Öte yandan başka bir kanalda kaynanalar, gelin namzetleri, damatlar, bebeler.. Kızlar, esir pazarlarında kendilerine sahip çıkacakları aramakta ve üfürdüğünde dağları taşları inleten bir marsık oğlanla ve dahi annesiyle, etraf şenlenmekte.. Kız, oğlan, ana, berber dörtlüsü.. Eee, böyle başa böyle tarak.. Böyle .................. Bana bir süre eyvallah.. Umarım yakında görüşürüz..