Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu'ndaki Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar Çalışma Grubu' nun hazırladığı "rapor" adlı düzmecelerin akıbeti beklendiği gibi oldu. Türk Milleti'ni parçalara ayıran, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de nerede ise sömürgeleştiren raporu kurulun bir üyesi yırtıp attı ve ayrılıkçı küstahlara anladıkları dilden cevap verdi. Kurulun bağlı olduğu Başbakan vekili ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül' ün başlangıçtan bu yana "görmedim" diyerek reddettiği raporu tekrar elden geçirdiklerini belirtip kamuoyuna açıklamak isteyenler yine yangından mal kaçırır gibiydiler. Açıklandığından beri Türk milleti'nin büyük tepkisini çeken sözde rapordaki hezeyanlar yine kalmış ve değiştiriliyor görüntüsü sadece kelime oyunları ile gerçekleştirilmişti. Kaldı ki, kurulun 78 üyesinden sadece 35'inin katıldığı, bunlardan da sadece 24'ünün (Üstelik de, bir kısmı okumadan) imzaladığı sözde rapor önceki gün yine Ankara'da peydahlandırıldı. Kurul Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kabaoğlu elinde dosyalar ve raporla kameraların karşısına geçti ve zafer kazanmış kumandan edasıyla devlet yöneticilerimizin de "Yok öyle bir şey" diye yalanlamaya çalıştığı hezeyanlarını sıralamaya başladı.
Türk Milleti'nin canı acıtıldı Ne oldu ise o anda oldu ve tv ekranlarında da görüldüğü üzere kurulun üyelerinden Kamu-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş sahneye çıktı. Prof. Kabaoğlu' nun konuşma metnini elinden çekerek yırtan, ardından da paçavra gibi masanın önüne atan Yokuş "Kimi kandırıyorsunuz" diyerek tepkisini yüksek sesle haykırdı. Bunun üzerine Kabaoğlu da fiziki şiddetle karşı karşıya bulunduklarını belirterek basın toplantısını yapmadı. Oysa fiziki şiddetten yakınan Kurul Başkanı ve hukuk profesörü Kabaoğlu ile sözde raporun ikinci derecedeki aktörü olduğu anlaşılan Baskın Oran ve birkaç kişi, günlerdir Türk Milleti'nin canını müthiş şekilde acıtıyorlar. Fiziki şiddetten daha ağır ve kalıcı olan bu şiddet "düşünce-ifade özgürlüğü" adına yapılıyor ve millete rağmen dayatılıyor. Devletimizin varlığının hukuksal belgelerinden biri olan Lozan'ı tartışmaya açtırıp halkımızı köleleştiren Sevr'i hatırlatan ve üstüne üstlük bu gerçeğe karşı dikkatli olanları da "Sevr sendromu" içinde göstererek milli direnci kırmaya çalışan raporun verdiği acı ile nihayet bir kağıdın yırtılmasından doğan acı bir olabilir mi? Onca üyesi olan bir kurulda birkaç kişinin el çabukluğu ile hazırlayıp tartışmaya bile açmadan kamuoyuna sunduğu bu raporun bütün aktörleri millet vicdanına mahkum olmaya namzettir. Bu millet, o raporlarda Türk kimliğinin yok edilip Türkiyelilik gibi boş kavramların getirildiğini bilse, hepsinin defterini dürer ve KamuSen temsilcisi Fahrettin Bey'in yaptığına rahmet okutup gökkubbeyi başlarına yıkar. Bu milleti uyuttuklarını veya sindirdiklerini zannedenler, günü geldiğinde görürler.