İlk yarıda, çağdışı bir futbolun izini süren, futbol fukarası iki takım ve Sergen'den yaşça küçük biçare bir hakem vardı sahada. "Pamuk hakem" Fırat Aydınus, arkadan yapılan hareketlere ve onca didişmeye sadece seyircilik etti. Maçın en zalim adamı Emre Aşık, en sinsi edepsizi Carew'di. Maça korku dozunda başlayan Daum'du. Ve sezon başından beri talihiyle kazanan "bu sevgisiz" adam; kurduğu kadroyla kendini de ele veriyordu zaten. Sezon başından beri savaşta ölü taklidi yapan Serhat sahadaydı da, Tuncay infaz ipi gibi duruyordu kulübede. Ve yarından tezi yok, yokluğu Daum'a darağacı kuracaktır. Hafta içinde aniden "disiplin fedaisi" kesilen Daum'un, tercih ettiği Fabiono "duman heykeli" gibiydi. Yenilgiye gönüllü askerlik yapmak için sahaya çıkmıştı sanki. İlk yarı boyunca Daum'un hastalıklı rüzgarına kapılmış bir "liderlik harabesi" izledik. Ne futbola yakışan bir organizasyon, ne konuşulacak bir pozisyon. Beşiktaş daha mücadeleciydi. Carew, sahadaki en güçlü adamdı, Luciano ve Servet'in ipliğini pazara çıkardı. Sergen Yalçın, ilk yarıdaki kilitlenme vakasında, berbat bir çilingirdi. 30. dakikada kilidi açması pekala mümkündü ama berbat bir vuruş yaptı. İlk yarı boyunca konuşulacak tek gol pozisyonu da buydu. İkinci yarıda, maç Del Bosque'un himayesi altına girdi. İçindeki küçük balığı, büyük denizlerde yüzdüremeyen, enkaz bakışlı adam Daum, yine korkaklık sendromunda boğuldu. Gol, sahadaki en diri adamın eseriydi. Büyük maçların küçük kalecisi Rüştü'nün görüş alanına yine sükse kaçmıştı ve Carew'in vuruşunu buyur etti. Ardından Mustafa Doğan "bile" Fenerbahçe'ye gol atmayı başardı. Gecenin kötü kalpli adamı Daum'un bir penaltıyla, talihi yine koluna girecek sandık. İbrahim Üzülmez, Beşiktaş formasıyla talih meleği oluverdi, ama Beşiktaş 9 kişi de oynasa Fener dün puan alamazdı. Futbol, mücadeleyi sever, galibiyet alın terini. Futbol oynamadan maç kazanmayı alışkanlık haline getiren Fenerbahçe, dün hiçbir şeyi hak etmedi. Sarı lacivertliler, Beşiktaş'tan önce "içsavaşta" kaybetti maçı. Sahte komutan Daum takıma "sistemli bir sabotaj" uyguluyor ama gören yok. Gecenin "Gulyabanisi" Daum, takımı içten içe çökertirken, yenilmezliğin de canına kıydı. Beşiktaş'a gelince, her futbolcu, gerçek bir galibiyete şahit yazılmıştı. Gecenin komutanı Del Bosque, askerlerine yürekli mücadeleyi emretmişti, onlar her emri harfiyen uyguladılar. İnönü Stadı, "üç puan şatosu" gibiydi dün. Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk. Gecikmiş bir zafere koro olmak, o tribünlerin hakkıydı.