Zaman denilen şey, bir kırlangıç kuşu.. Kaşla göz arasında uçup gidiyor, yitip kayboluyor.. (Laf, kırlangıç kuşlarından açıldığına göre.. Bu yaz, bu şehirde, o kuşu hiç gören oldu mu acep? Bizim çocukluğumuzda İstanbul'un en birinciye kuşlarıydı onlar yaz aylarında.. F-104'ler, falan-filanlar yokken, gökyüzünün en hızlı uçan yaratıklarıydı.. O yaşlarda ne bilelim, zamanın onlar kadar hızlı uçtuğunu.. Yıldırım gibi gidip gelirlerdi yollarda, sokaklarda, caddelerde.. Yuvalarını İstanbul evlerinin içlerine yaparlardı ki, adeta betonarmeden ve hiçbir depremde yıkılmayacak sağlamlıkta.. Serçelere, sakalara, sığırcıklara sapan atardık ama, onlara ilişmek çok büyük günahtı.. O zamanlar şimdiki gibi devasa apartmanlar, gökdelenler değil, tek ya da iki katlı evler çoğunluktaydı bu şehirde ve onlar gelip yuvalarını yapsın diye, kapılar-bacalar açık tutulurdu.. Kırlangıçlara çok saygın bir konuk muamelesi yapılırdı.. Ve onlar da gittiler..) "Zaman çok çabuk yitip gidiyor.." dedim ya.. Şair Ümit Yaşar Oğuzcan öleli de tam 20 yıl olmuş.. Oysa onunla geçen günlerimiz, gecelerimiz daha dün gibi.. Şölen.. Yarınki pazartesi gecesi anılacakmış duyduğuma göre.. Ölümünün 20'nci yıldönümünde ve İş-Sanat Kültür Merkezi'nde, saat 20.00'de.. Programdan anladığıma göre, anmaktan öte bir şölen olacak bu.. Şundan ki, geceyi Derya Baykal ve Haluk Bilginer sunacaklar.. Yine gecenin sanat yönetmenliğini Can Gürzap yapıyor.. Şarkı olan şiirlerini Emel Sayın ve Timur Selçuk yorumlayacaklar.. Konuşmacı olarak Ataol Behramoğlu, Mücap Ofluoğlu, Demirtaş Ceyhun ve Gülden Avşaroğlu.. Şiirlerini ise tiyatro sanatçıları Ayşe Lebriz, Taner Birsel, Mehmet Aslantuğ, Tilbe Saran, Selçuk Yöntem, Arsen Gürzap, Cüneyt Türel seslendirecekler.. Bu bir şölen değil de ne?
***
Şimdi ben bu satırları yazarken, oturduğum mekanın bir köşesinde Nuh-u Nebi'den kalma bir Dual pikapta bir 45'lik plak dönüyor.. Ümit'in bir şiiri.. Rüştü Şardak bestesi ve Nesrin Sipahi şakıyor.. "SENİ SEVİYORUM..": "Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde, Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa, Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde, Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa, Bil ki seni düşünüyorum.
Gecelerden bir gece uyanırsan apansız, Uzaklarda elemli, garip bir kuş öterse, Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız, Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse, Bil ki seni seviyorum."
O 45'lik plağı daha çıktığı gün bana sıcak sıcak getirişini anımsıyorum şimdi.. Bir zamanlar Bomonti'de bir apartmanın karşılıklı iki dairesinde oturduk.. O, eşi ve iki küçük oğluyla.. Ben, aklımın takıldığınca.. Sonra bir ara beraber de çalıştık.. Yeni Ajans'ta metin yazarlığı yaparken.. Ve en sonra da Yeşilyurt'ta aynı mahallede.. Bir gece vakti bana düşmüştü.. Elinde bir paket.. "Sana hediye getirdim.." diyerek.. Hediye.. Sarılıp, sarmalanmış hediye, bir büyük sunta üzerine, el emeği, göz nuru bir yapıttı.. Anadan üryan şahane bir kadın.. Ve verdiği ayıbın ayıbı bir poz.. Ve kocaman dizdirilmiş, sanırım o günlerdeki son şiiri.. Bir eser ki, bir yere assan asılmaz, atsan atılmaz, satsan satılmaz.. O gün bu gündür, yani 23-24 yıldan bu yana, bir yerlerde saklı-gizli durur.. Oradaki imzalı-mühürlü şiiri mi? "GİZ" ismini taşır.. Giz.. "Ne saklar ki kadınlar bilmem oralarında, Çeyiz sandıklarında? Deri çantalarında.
Korsanlardan kalma bir define mi gizlenen? Yer altı düşlerinin, nemli mağaralarında.
Bilinmez nasıl açar? Bin gül açar katmerli, Bir gün buralarında, bir gün şuralarında. O nasıl bir şeydir ki; kanar hiç durmaksızın, Kanar, bir anı gibi dudak yaralarında.
Fısıldanan kulağa, öyküsü müdür aşkın? Ki yankılanır bir gün sarhoş naralarında.
Düşerken üzerine yorgun bir erkek başı, Saklar gizini kadın, meme aralarında.
Evlerde, odalarda o şarkılar söylenir, Yok olur utancımız, kapı arkalarında.
Et konuşur, çağırır ve depreşir ansızın, Bıraktığımız tutku, okul sıralarında.
Arayıp da bulmaya yetmez bütün bir ömür, Ne saklar ki kadınlar, bilmem oralarında?"
(Yafu ne yalan söyleyeyim, mübarek gece, Allah günah yazmasın kalkıp tabloyu bulunduğu zuladan çıkarttım.. Fotodaki kadınla hiç göz temasına girmeden.. Sadece bana imzaladığı tarihe bakmak için.. Ve tarih 21/01/1975.. Yukarıda bir yerde demiştim ya, 23-24 yıl diye.. Oysa neredeyse 30 yıl öncesi.. Yafu tövbe estağfurullah, yine günaha girdik, zira şundan ki gözümüz kaydı fotoğrafa da ondan..) Ayrılanlar için.. Ve bir başka 45'lik döndürüyorum pikapta.. Yine ondan.. "Yollarımız burada ayrılıyor, Artık birbirimize iki yabancıyız. Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa, Her şeyi, evet her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme, İnsan ne kadar sevse, unutabilir. Mevsimler gelir geçer, yıllar geçer, Sen de unutursun bir gün gelir.
Hiç yaşamamışçasına, hiç sevmemişçesine, Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi, O günlerce, gecelerce sevişmelerimizi.
Her şeyi, evet her şeyi unutabilirsin, Hatta bütün yazdıklarımı satır satır, Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır."
***
Eğer kaynanalardan, dandik ünlülerden biraz başınızı almak isterseniz, yarın gece o şöleni kaçırmayın derim.