Maçın özeti tek cümle: Kazanmaya daha çok ihtiyacı olan, galibiyeti daha fazla arzulayan taraf kazandı. İki takım da oynamayı değil, öncelikle "oynatmamayı" hedefleyince ilk yarıda ortaya ruhları acıtan bir futbol fukaralığı çıktı. Güreşmeye niyeti olmayan pehlivanlar, peşrev faslını uzattıkça uzatırmış. İki takım için de ilk yarı sadece kispete el vurarak geçti. Del Bosque'nin Fenerbahçe'yi öncelikle "durdurmak" istediği ayan beyan ortadaydı. Sahaya sürdüğü savunma ağırlıklı 11 de bunun göstergesiydi. Kazanmaktan başka alternatifi olmayan Beşiktaş; İbrahim Akın, Ali Güneş ve Ahmed Hassan'ı kulübede tutuyordu. Oysa Fenerbahçe'nin zaten "oynamaya" niyeti yoktu. Daum ise tempoyu olabildiğince düşürüp, Beşiktaş'ı uyutmayı amaçlıyordu. İki takım da birbirlerinden ölesiye korkunca olan futbol izlemek için tribünleri dolduranlara oldu. Korkunun ecele faydası yoktu. "Ecel korkusunun" ise futbola zararı çoktu. Alex, Sergen kadar etkili değildi. Fenerbahçe'nin orta sahasında Okan gibi istekli kimse yoktu. Van Hooijdonk, top kendisine geldiği zaman oynuyor, Carew ise kendi pozisyonunu kendisi yaratıyordu. İlk yarıda Beşiktaş'ın daha etkin görünmesindeki en önemli üç faktör işte bunlardı. Beşiktaş'ı daha arzulu kılan ise Ali Güneş, Mustafa Doğan ve Emre gibi "Fenerbahçe'ye karşı bilenmiş" futbolcuların sahada oluşuydu. Sol kanatta Fatih Sonkaya maç eksiği nedeniyle hata yapmaya çok müsaitti. Ama karşısındaki Fabiano onu zorlamaktan çok uzaktı. Ümit Özat da savunma kaygısıyla hücuma yeterince destek veremeyince Kanarya'nın sol kanadı felç oldu. Eğer Daum, bu kanatta oyuna Tuncay ile başlasaydı, Beşiktaş orta sahası bu oyuncuya özel önlem almak zorunda kalacak ve hücuma bu kadar rahat destek veremeyecekti. Sağ kanatta ise Deniz ve Serhat çok top kaybetti. Gözlerimiz hep Mehmet Yozgatlı'yı aradı. Fenerbahçe savunması neredeyse her hava topunda sıkıntı yaşadı. Carew ile Servet arasındaki hava muharebelerinden galip çıkan hep Carew oldu. O Carew ki, Servet'in ıskasının ardından kazandığı topla önce Luciano'yu düğümledi, ardından Rüştü'nün boşluğuna topu bırakı- verdi. İlk dakikadan itibaren hava toplarında hata yapan Fenerbahçe savunmasının dikkatsizliği, Beşiktaş'a akabinde ikinci golü getirdi. Maçın koptu sanıldığı dakikalarda ise İbrahim Üzülmez, hiç gereği yokken bu yıl bir kez daha, ne kritik anda takımını eksik bıraktı. Beşiktaş belki de farka gidecekken, hem oyuncu sayısı, hem moral motivasyon hem de taktik açıdan geriye düştü. Bu dakikadan sonra Fenerbahçe "şuursuz" doldur-boşaltlar yerine daha bilinçli ve soğukkanlı ataklar geliştirse, maçı kolaylıkla çevirebilirdi. Ama beyin ve ruh olarak "oynamaya" hazır değillerdi. Çünkü Daum onları "rakibi oynatmamaya" programlamıştı!