Ülkemizde AB'nin genişlemeden sorumlu komisyonunun İlerleme Raporu bütün hızıyla tartışılıp yorumlanırken (ve özellikle medya bülbülleri tarafından ihanetler görmezden gelinip methiyeler düzülmeye devam edilirken), bizler vatanımızdan çok uzaklarda mecburi bir seyahatte olacağız. Dolayısıyla, bu tartışmalardan uzak, dosyamızdaki küçük notlardan birini sizlerle paylaşmak istedik bugün... Bir süre önce yolumuz İstanbul'daki Vakıf Gureba Hastanesi'ne düşmüş ve sevgili ağabeyimiz Dahiliye Servisi Şefi Kardiyolog Nail Erhan'ı ziyaret etmiştik. Aynı hastanenin Çocuk Servisi Başasistanı olan muhterem eşi Gülsen Erhan ile birlikte sohbet ederken, bir ara hocanın çalışma masasının üzerinde duran küçük bir not dikkatimi celbetti. Bu notla birlikte, büyük vatansever Nail Hoca'nın anlattıkları karşısında hayret ettik ve işte bu hayretimizi sizlere aktaralım istedik. Türkiye'deki diyabet çalışmaları, Alman asıllı Prof. Dr. Erich Frank'ın 1934'te İstanbul Üniversitesi 2'nci Dahiliye Kliniği Ordünaryüs Profesörlüğü'ne atanması ile başlamış. Kendisi de Minkowski'nin talebesi imiş. Minkowski ise 1889 yılında bir köpeğin pankreasının kaza sonucu çıkartılması ile diyabet oluştuğunu tesbit ederek, deneysel olarak köpeklerde diyabetin oluştuğunu göstermiş.
'Türk tıbbı sana minnettardır' Hocasının yanında deneysel çalışmalara başlayan Prof. Frank, ağız yoluyla etkili insülin elde edilemediğinden, yüksek kan şekerini düşürmek için bir guanidin türevi olan synthalinin etkili olduğunu göstererek büyük takdir toplamış. Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 1933 yılında yapılan üniversite reformundan hemen sonra, insanlık tarihinde kara bir leke olarak yer alan "Nazizm"in baskısı altında her an ölümlerini bekleyen Musevi asıllı Alman bilimadamlarına, Türkiye'de açılmakta olan bu yeni üniversite ve fakültelerde kucak açılmıştı. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin, daha 10 yaşında iken gösterdiği bu ileri görüşlülük ve alicenaplıkla ülkemize davet edilen bilimadamları arasında, Prof. Frank da vardı. Frank, 1934'ten vefat ettiği 1957 senesine kadar geçen çeyrek asırda tıp biliminin matematik ve fizik gibi müsbet bir bilim dalı olduğunu klinik ve bilimsel çalışmalarla gösterdi. Neticede Frank, Türkiye'yi "ikinci vatanı" seçti ve kendisini Türk kabul etti. Ölümünde, Türk mezarlığına ve İslami usullerle defnedilmek istediğini vasiyet etti. Ve de öyle oldu. İslami usullerle, Rumeli Hisarı'ndaki Türk mezarlığına defnedildi. Mezarı da İstanbul Üniversitesi tarafından yaptırıldı. Mezar taşında "Erich Frank. Türk tıbbı sana minnettardır" yazılıdır. Kabri, Rumeli Hisarı'nın güney üst burcunun karşısında ve İstanbul'u fetheden fatihler arasındadır. Bugün, Türklüğünü söyleyemeyen "Türkiyeliler"i, memleketi ve milleti parçalamak isteyen etnik ayrımcıları gördükçe, Prof. Frank'a rahmet diliyoruz. Bize Frank'ı tanıtan Gureba Hastanesi eski Başhekimi Nail Erhan'a da teşekkür...