Evimizin önünde gayet güzel 2 arabamız olmasına karşın, oğullarımdan biri günün birinde annesine çevresinde altın yaldızlı çizgileri olan, siyah renkli bir BMW almak istediğini açıkladı. Bir diğeri ise, annesine çok güzel bir semtte büyük bir ev satın almak istiyor. Her ne kadar annesinin böyle bir evi olsa da... Bunu bir oğulun duyguları olarak açıklamak gerekir sanırım. Anneye ifadesi çok zor olan, "Anneciğim, sana her şey için müteşekkirim" duygusunu açıklayabilmek için, her şey annenin ayaklarının altına serilir. Bu duyguyu çok yakından tanıyorum. Hatta bu duyguyu iş nedeniyle bundan birkaç gün önce gittiğim Mississippi eyaletinin Natchez şehrinde yeniden yaşadım. Annem Natchez'de dünyaya gelmiş ve büyümüştü. Şehrin karanlık ve dar sokaklarında gezerken, anneme vermek istediklerim geçti aklımdan bir bir. Ona her şeyi vermek istiyordum, bir ek gülümsemesinin karşılığı olarak... Bunların hiçbiri gerçekleşemeden annem vefat etti. Annemin ölümünden tam 7 yıl sonra, bugün bile birdenbire zengin olan genç bir erkek, ilk kazancını annesine vereceğini söylediği zaman içim kıskançlıkla doluyor. Anneme alabildiğim en pahalı armağan, bir uçak biletiydi... Aslında bu bilet sadece benim değil, tüm kardeşlerimle ortaklaşa alabildiğimiz bir uçak biletiydi, doğup büyüdüğü şehir Natchez'e... Bu bilet, kansere karşı verdiği yıllar süren savaşın sonunda son doğum günü armağanıydı ona. Oysa o bize neler vermişti... Onca yoksulluğun içinde ruh zenginliğini, korkuların içinde güvende olduğumuz duygusunu, o koca şehirde sıcacık bir yuvayı hep annem verdi bize. Kalp ve hipertansiyon hastası olmasına, ruhunu alkole teslim etmiş bir kocanın tüm istismarlarına karşın, bize kendimiz olma şansını vermişti. Bizleri, genç birer yetişkin olana değin kolladı. Bütün bunlarla karşılaştırıldığında, bir uçak bileti nedir ki? Bundan birkaç gün öncesine kadar neredeyse Natchez'de yaşananların tümünü unutmuştum. Annemin tüm yaşamı boyunca en yakın arkadaşı olan Isabel Gordon'u ziyaret ettim. Onunla annemin Natchez'e son ziyaretinden konuştuk. Bayan Gordon bana, annemle konuştuklarını anlattı. Annem ona, "Çok zor bir yaşam sürdüm. Fakat çocuklarım olmasaydı, ne yapardım bilmiyorum. Beni de çocuklarım gönderdi zaten, doğum günü armağanı olarak. Buralara bir daha gelebilmeyi ne kadar çok istiyordum, bilemezsin..." demiş. Bayan Gordon, anneme çocuklarına bilet konusundan hiç söz edip etmediğini sormuş. Annem "Hayır" demiş. "Kendileri düşündüler. Bunu çok takdir ediyorum. Çünkü bunun buraları son görüşüm olduğunu biliyorum." Çok şaşırdım. Verdiğimiz armağanı takdir ettiğini, çok hoşnut kaldığını biliyordum ama, hiçbirimiz bu armağanın onun için bu kadar önemli olduğunu bilmiyorduk. Annemi çok geçmeden yitirdik... Bayan Gordon'un yanından ayrılmak zordu, çünkü çektiğim acı biraz olsun hafiflemişti. Çok mutluydum, kanatlanıp uçabilirdim. Ona karşı ne denli müteşekkir olduğumuzu bilip bilmediğini hep merak ediyordum. Ona elbette, "Seni seviyorum" derdik, ama bunun ne önemi var? Bu iki sözcüğü herkes o kadar sık kullanıyor ki!.. Ona parfümler, vazolar, kolyeler ve herkesin kullanabileceği türde armağanlar verirdik. Ama annemin kendisini ne kadar takdir etiğimizi bildiğinden emin değildim. İfade edilmesi güç olan şeyleri nasıl dile getirirsiniz? Hangi parfüm, "Bana matematik ödevlerimde sabırla yardım ettiğin için sana müteşekkirim" diyebilir ki? Hangi vazo, "Bir sorunum olduğumda, uykundan uyanıp benimle sorunlarımı paylaştığın, sonra da beni sakinleştirip yatırdığın için sana müteşekkirim" diyebilir? Hangi kolye, "Babamın beni dövmesini engellediğin için sana teşekkür ederim" diyebilir? Şimdi bu soruların yanıtını biliyorum. Sanırım her zaman da bildim. Artık annelerine büyük armağanlar verebilen genç zenginleri eskisi kadar kıskanmıyorum, biraz daha huzurluyum artık. O gün öğleden sonra, annemin doğup büyüdüğü şehrin sokaklarında gezindim ve annemin o gerçeği çok iyi bildiğini hissettim! Annem, ona ne kadar müteşekkir olduğumuzu biliyordu... Kaynak: Tavuk Suyuna Çorba