Az önce bir futbolcu arkadaşımla çay içtik. Ersun Yanal'la 2 yıl çalıştığını ve ilk karşılaşmalarında geçen diyaloğu anlattı. Ersun Hoca yanına çağırıp, "Hedefin ne" diye sormuş. "Öncelikle ligde kalmak ve iyi bir performans sağlamak istiyorum hocam" cevabı karşısında Ersun hoca kızmış ve "Hedefsiz olmaz, mesela benim hedefim Milli Takım" demiş. Bu konuşma günümüzden tam 5 yıl önce gerçekleşmiş. Bana göre bu derece planlı programlı olmak, belirli bir hedefe ilerlemek güzel, güzel de kırılma noktası şu; acaba yol bitti mi? Uzun yola gidenler bilirler, bir "il sınırına gelmek" vardır, bir de "şehir merkezine varmak". Şenol Güneş ilk imza attığı gün "olmaz" demiştim tepkiler gelmişti, ama olmadı. Ersun hoca için de aynı kanaatteyim. Bana göre bu mevkii için erken davranıldı. Daha alması gereken yol vardı sevgili hocamızın. Böyle olmasa, Gürcistan yenilgisi sonrası "ben şimdi ne diyeceğim, bana akıl verin" demezdi. "Yokuştaki ata, arpa fayda etmez" demiş atalar. Arpayı önceden yedireceksin ki, yokuşu çıksın. Ersun hocaya da bunu hatırlatmak lazım. Gürcistan maçından sonra, sert uyarılar yapmış ve "Mazereti olan aramızdan hemen ayrılsın" ültimatomunu vermiş. Benim bildi- ğim, Milli Takım kadrosuna kimin çağrılacağına, sonrasında da kimin gideceğine, kimin kalacağına "Milli Takımlar Teknik Direktörü" karar verir. Eğer bir futbolcu gideceğim diye tuttursa bile, bu futbolcuyu kazanmak onun görevidir. Kimse kusura bakmasın, mazeret bildiren gideceğim diyen bir futbolcu varsa, seçimin yanlış yapıldığına, sistemin yanlış seçildiğine ve motivasyonun eksikliğine yetersizliğine delalettir. Ben futbolcu olsam, "Teknik Direktör maç sonrası ne diyeceğini bilmiyor, biz kale önünde, panik yok sistem doğru kurulmuş" der işin içinden çıkardım. Ben futbolcu değil yorumcu olduğum için, "Gürcistan'ı yenemiyorsak, İngiltere, Almanya, Hollanda'yı nasıl yeneceğiz" demekten kendimi alamıyorum.