Sylvia ve Ted... Sylvia'nın hayatında iki tutkusu var: Eşi Ted ve şiir. Ted'in ise tek bir tutkusu var: Şiir. Sylvia için bu tutku, onu intihara götürecek kadar büyük. Edebiyat dünyasının bu iki dev şairinin tutkulu aşkı, "Sylvia" filmiyle beyazperdede. Sylvia Plath, Cambridge'te okuyan ve başarılı bir şair olma hevesi ile yanıp tutuşan harika bir genç kızdır. Ted Hughes adında genç bir şairin şiirlerinden çok etkilenir. Bir partide tanışan çiftin yolları, daha o gece birleşir. Ted'in, New York Şiir Ödülü'nü kazanmasıyla, önünde yepyeni bir ufuk açılır. Sylvia ise para kazanmak için öğretmenliğe başlar. İş, ev ve çocuklar arasında geçen bir hayat Sylvia'yı iyice çıkmaza sokar. Dengesi bozulan Sylvia, Ted'i tüm kadınlardan kıskanmaya başlar. "Sylvia" bir taraftan Sylvia Plat ile Ted Hughes arasındaki ilişkiyi anlatıyor, bir taraftan da Plath'in yaratıcılığını tetikleyen psikolojik durumunu yansıtıyor. Iris'ten bile daha etkileyici Slyvia; ikili ilişkileri yürütemeyen, şizofren, obsessif, depressif bir kadın mı? İntihardan önce çocuklarına tereyağlı ekmek ve süt hazırlayacak kadar duygusal biri mi? Yönetmen Chistine Jeffs, Sylvia'nın hayatını olduğu gibi anlatıyor. Onun ne yaratma tutkusunu, ne Ted'le ilişkisini, ne de ruhsal dengesizliğini ön plana çıkartıyor. Sylvia'ya Gwyneth Paltrow, Ted'e ise Daniel Craig hayat veriyor beyazperdede. Her ikisi de rolleri için en uygun adaylar. Özellikle Gwyneth Paltrow. "Shakespeare in Love" ile Oscar'ı kucaklayan yıldız, daha sonra dişe dokunur pek bir şey yapmamıştı. Geçtiğimiz yıllarda, "Iris" ile Iris Murdoc'un hayatı filme aktarılmıştı. "Sylvia" da, 20. Yüzyıl'ın önemli edebiyatçılarından birini tanımak için iyi bir fırsat sunuyor. Bu arada, "Sylvia"nın "Iris"ten daha iyi bir film olduğunu belirtmeliyim. Filmden sonra eğer bir kitapçıya girerseniz, Plath'ın sadece "Günlükler"ini ve "Sırça Fanus"unu bulabilirsiniz. "Ariel"in baskısı bitmiş durumda.