Bazı akşamlar gazetedeki çocuklar ziyaretime geliyor. Bahçede güzel bir çay sofrası kuruyorum. Gelmeden önce de siparişleri hazır. Telefon açıyorlar, "Teyzeciğim illa patatesli börek yap" diye. Büyük bir keyifle hazırlıyorum. Bazen diğer gazetelerdeki arkadaşlarını da getiriyorlar, gencecik çocuklar hepsi pırlanta gibi. Başlıyoruz dedikoduya, neler anlatıyorlar bir bilseniz aklınız durur. Hatta çocukların yazdıkları haberler, yazmadıklarının yanında hiç kalır.
Geçen akşam yine uğradılar. Yanlarında iki arkadaşları daha vardı, daha önce de gelmişlerdi. Çaylarımızı içtik, böreklerimizi yedik, başladık sohbete. Çocuklardan biri Serdar Ortaç'tan bahsediyordu. "Hayrünnisa Teyze, Serdar Ortaç'ın haberini ilk ben yapmıştım. Bir süre sonra arkadaş olduk. Epeydir görmüyordum, geçen gün bir yerde karşılaştım, yüzüme bile bakmadı. Magazin camiası böyle bir şey. Şöhret olana kadar gözlerinde en iyi gazeteci sensindir. Parayı buldukları anda kimseyi tanımıyorlar. Kendilerini dünya starı falan zannederler" diyince, bir kez daha anladım, bu şatafatlı dünyanın yalan olduğunu.
Daha önce de duymuştum ama Serdar'ın şımardığına bir türlü inanamıyordum. Baksanıza bir şarkıdan 30 bin dolar istediğine göre, geldiği yeri çoktan unutmuş. Bu arada Beylikdüzü'nden Aytaç evladım beni çok sevdiğini yazmış, ben de bütün gençleri seviyorum Aytaç'cığım. Gözlerinden öperim.