Evinde 90 yerinden bıçaklanarak öldürülen bir genç kızın çığlıklarını, komşuları duymadı. Genç kız haykırdıkça, komşular televizyonun sesini daha bir açtılar. O sırada Hülya Avşar ile Mehmet Ali Erbil meselesi vardı televizyonlarda. Bilmem kaçıncı darbeyi indiriyordu katil... Komşular, komşuluktan kaçtılar.
***
Genç kız öldü, komşuluk yaşıyor. Komşuluğun damarlarında kaypaklık kanı dolaşıyor. Ölen ölüp gittikten sonra, bir komşunun açıklamasına bakın. "Biz onu babasıyla kavga ediyor sandık!" Farz edin ki, babasıyla kavga ediyordu. Kızını bu denli çığlıklara boğacak bir baba, mafya babası bile olsa, komşuluk o kapıyı çalmayı emrederdi. "Aman canım" demişlerdir, "Kızın da sevgilisi vardı zaten. Dayağı hak ediyor!"
***
16 yaşındaki bir kız, 90 bıçak darbesi alacak ne yapmıştır ki? 16 yaşındaki bir kız, dakikalarca çığlık atmaya niye ihtiyaç duymuştur ki? Bir yürekli komşu, kendi kızını koyamaz mıydı o genç kızın yerine? Heykeller bile harekete geçerdi. O komşular sırra kadem bastılar. İçi geçmiş mumyalar olarak!
***
Komşuya gelen misafirler için duvarlara bardak dayayıp "dedikodu casusu" olanların, bir genç kızın ölüm çığlıklarını duymazlıktan gelmesi garip değil artık. Türkiye'de bunlar olağan sayılıyor. Sözde "dini bütün adamların", herkesi kendine Müslüman olmaya iteklediği, her koyunun kendi bacağından asıldığı bir memlekette, bal tutan parmağını yalıyor. Bizlere, 90 yerinden bıçaklanan genç kızlara kulak tıkayan komşular kalıyor!
***
İçi boşalan hayvanların derileri asılıdır bazı evlerde. Onlar hiçbir şeyi duymaz. Kuru çiçekler vardır evlerin salonlarında, su koysanız da canlanmaz!
***
Komşuluğu suiistimal etmekten, o komşular hakkında soruşturma açılmasını talep etsem.. Bana gülerler. "Yaktığınız orman, gün gelir sizleri de yakar" derim. Ben gülmem! Ağlanacak halimize!