Esra Eron denen kadın için geçenlerde bir araştırma yaptım. Sulugözlü fettan adını taktım ona. Üç günlük aşklarla şöhret olmuş, aşk için uyduruktan ağlamış, futbolcuların arasını açmış. Ama sanat adına bir tek eylemi yok. Ah be kuzucuklarım. Gazeteler, dergiler ne bulurlar bunlarda? Şu sıralar Pınar Altuğ'un eski kocasıyla birlikteymiş. Başımızdan atamıyoruz bunları. Bari diyorum, denizin en derin yerine atsınlar kendilerini. Ne halt ediyorlarsa, oralarda etsinler.
Buna benzer bir kadın daha var, Tuğba Altıntop. Bin kere af diliyor, yine bildiğini yapıyor. Kızlarından da utanmıyor. Geçenlerde bir toplantıya katılmış da, tam sırada Rafet El Roman'ın o harika şarkısını çalmazlar mı! Tuğba hemen koşup, DJ'e demediğini bırakmadı. Bu kadın çoktan karaya vurmuş da, hala kendini denizde sanıyor kuzucuklarım.
Özcan Deniz oğluma da çok üzülüyorum. Bir genç kız kendisini imza gününde öptü diye, mest olmuş. Ah, nerede o, televizyon dizilerinin çalım satan adamı? Nerede o entel heykel pozlum? Kibir kadar insanı kemiren başka bir şey yoktur. Özcan oğlum da, nereden geldiğini ve nereye gittiğini öğrensin. Korkuluğa simokin giydirsen de, bir şey değişmez. Di mi Özcan oğlum?
Yazlıkta bir komşum var. Erzurumlu Dündar oğlum. Onunla sohbet ederken tüy gibi hafifliyorum. Canım kırmızı erik istedi de, bu hafta sonu, bir solukta ağaca çıkıp getirdi. Bütün çocuklar alkışladı. Çocukların masalcı abisi zaten, ayaklı kütüphane. Hala böyle insanlar var mı diye şaşırtıyor beni. Gözlerinden öpüyorum Dündar oğlum!
Hülya Avşar'la, bizim kompleksli şiirbaz Oktay Kaynarca birlikte sahneye çıkacaklarmış. "Tencereyle kapak" koysunlar, şovlarının adını. Acayip yakışır.