Ne zaman içim kararsa, güneşe bakarım. Ne zaman karanlık bir adam görsem, kibrit çakarım. Bakmayın benim uysal denizlerde kulaç attığıma. Ben pire için yorgan yakarım. Gazeteci oldum da ne oldu? Kimi sattım? Politik güçlerin emrine girmek masalını ben mi yarattım? Yaşamak için geceleri bile yazmayı sürdürüyorsam, kime kızmalıyım? Düzeni besleyenlere mi, kalemliklere mi? Hep güçlüden yana olmayı sürdürenlerin saf değiştirmesi, sizlerin aklını karıştırmıyor mu? Benim gibileri geçmiş zamanın aksidir de, bana da "aksi adam" derler. Geçmiş zaman aşklarının ayak izlerini takip edişim bundandır. Zenginleri değil, yoksulları severim, açları. Namussuzluk tanrılarına, kuru gürültüye pabuç bırakmam. Sadece aşk adına bağışlarım suçları. Tenimde acıların fotoğrafı vardır da, aldırış etmem. Batarken bile terk etmem gemiyi. Ama ekmeğe göz dikenleri affetmem. Tersine giderim, gidilmesi gereken ne kadar yanlış varsa... Sadece çocuklar şaşırtır pusulamı, şaşırtırlarsa... Ahlaksızlığın çekim alanındaki sanat düzenine itirazım vardır da, kimbilir kaçınız benim gibi asidir? Emeklerin talan edildiği gazetecilik sistemine itirazım vardır. Hala grev gözcüsü gibi dururum köşemde. Hep güçlüden yana olmayı sürdürenlerin saf değiştirmesine karşı çıkarım. Gerçek emekçiler için kahrolurum, bu mesleğin çirkin düzeninde. Gönlümde zerre kadar saygısı kalmamıştır, şeytanca yazanın da, çizenin de... Anlayacağınız, ben her mevsim yaprak dökerim. Şiirler yazıyorum diye, beni şarkıların cümbüşünde ararlar. Oysa hayatın içindeyim hala. Şiir gibi severim kavgayı. O yüzden gururla okşarım, boynumdaki yağlı ipi...