Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Yaşam | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa 27 Haziran 2004

"Esir şehrin insanları.."

Kente "Yani ama kal geldi..".. İstanbul, İstanbul olalı böyle zulüm görmedi.. NATO, NATO olalı böyle çok küfür yemedi.. Sağcısısolcusu, fakiri-zengini ana-avrat, yorgan-döşek, eşik-beşik hep dümdüz gitmekte..
Boğaz'ın incisi, dünyanın birincisi (Nasıl laf ama..) bu şehir, rahmetli Kemal Tahir'i anımsatmak istercesine, oldu "Esir Şehir".. Ve de yaşayanları "Esir Şehrin İnsanları"..
Havadan, karadan, denizden yollar kesik.. Bir cihete doğru iki adım atmaya kalksan, "Yasak hemşehrim!"..
Ve fena halde bir tedirginlik.. Bir yerde bir çocuk çatapat patlatsa, herkesler tam siper..
Değişmeyen tek şey eğlence.. Parası olan vur patlasın, çal oynasın.. Sabaha kadar dolaş, takıl kafanca ve de ak- şama kadar uyu..

Eğlenti..
İyi güzel de, günümüzde eğlenti, çok para.. Boğaz'da İskenderun karidesli, deniz levrekli masa, asgari ücretlinin iki maaşı.. Laila'yı-Reina'yı dahil edersen, yine o asgari ücretlinin dört ayda alacağı para.. (Ama helal olsun.. Yeni asgari ücrete acayip zam yaptılar.. 15 milyon bangonot.. O güzellemeyi yapanlar, büyük hayır duaları aldılar yani..)
Abi, eğlence dediğin şey tabii masraflı olacak.. Bir de şimdilerde artık orta sınıfın gidip keyfedeceği yerler pek kalmadı.. Onlar evlerde, TV'lerde reklamları seyrediyorlar..
Allah gani gani rahmet etsin, Galatasaray'ın hem mektebinin hem futbol takımının o zamanki ünlülerinden Torik Necmi (Gene 35-40 yıl geri vitese taktık.. Ula neden hep saatleri geri alırlar da, yılları hiç değil.. Ah, öyle bir şeyler olsa..), "Şöhretler Kulübü"nde parayı kumara kaptırdığında, açılan kağıtlara nakit yerine parmak basardı.. Ve kumarı yöneten kişi uyarıda bulunmak zorunda kalırdı hep:
"Para basalım beyler! Parmak basan, parmak alır!" diye..
Ve sonra Torik Necmi, pantolon ceplerini dışarıya fora etmiş bir hallerde, kulüpte voltaya dururdu ki, çok acılı konuşaraktan..
"Bu İstanbul şehrinde kim ki parayı kaybetti, kim ki zilledi, o ibne..", raconu böyle keserdi.. (Torik Necmi o deyimi "hatırı sayılmayan, hiç kıymet-i harbiyesi olmayan yitmiş gitmiş kişi" anlamında kullanırdı.. Hiçbirimiz o günlerde ibneli- ğin şimdikince kıymetleneceğini, gırado kazanacağını bilemezdik bittabi..)
Kulüpte ne kadar parayı kumara kaptırmış kişi varsa, desteklerlerdi Torik Necmi'yi.. "Çok haklısın Torik abi.. Ahh ulan ahh.." diye içler çekerek..
Bizler teselli babında koltuk çıkardık.. "Boşver Necmi Abi.. Bu akşam Tepebaşı Gazinosu yapacağımıza, Çağlayan Saz'da masa kurarız evelallah.."
O zamanlar, şimdiki zamanlar değiller idi.. İstanbul'un bir az, bir çok gelişmiş sazları vardı.. Tepebaşı Gazinosu, Küçük Çiftlik Parkı, Çakır ve daha say gelsin, çok gelişmişlerden idiler.. Oralarda ünlüler çalar ve söylerdi.. Çağlayan Saz ikinci sınıftandı..
Saz kızları..
Çağlayan Saz'ın konsomatris kadınları, kış geceleri, o devasa küfelerini, yani kıçlarını, salonun orta yerine kurulmuş güldür-güldür yanan kömür sobasına doğru verirlerdi.. Arada bir "Yandım Allah.." diye çığlıklandıkları da olurdu hani..
Yazın sıcak günlerinde ise, eteklerini ta baş hizasına de- ğin kaldırarak, hem püfpüflenirlerdi hemi de mallarının reklamlarını yaparlardı.. Genelde, ortak yanları popolarıydı.. Bizim zamanımızda o devasa kıçlara "küfe" denilirdi ve üzerlerinde altı kişi rahatlıkla konken oynayabilirdi.. (Şimdilerde çirozlar makbul.. O devirler kofonaların devriydi..)
35-40 yıl öncesinin İstanbul sazları, zamane kabadayılarının takıldığı, icabında boy gösterdikleri, racon kesip, dava hallettikleri yerlerdi.. O sazların en feriştahı ise Çağlayan Saz'dı..
Kendi aralarında Kürtler, Araplar, Lazlar diye gruplara ayrılmış bu kabadayılar (Ula hayret bir şey, o birilerinin "mozaik" diye adlandırdıkları alemde, Türk'ün hiç adı geçmezdi..), saz salonun ayrı ayrı köşelerinde gruplaşırlar, kümeleşirler, devamlı tetikte, hep ağır delikanlı olarak alem ederlerdi..
Masaya kadın çağırmak, hiç adetten değildi.. İçkiler uzaktan ısmarlanırdı..
"Sevtap'a 30 kokteyl yaz.. Sahneye çıktığında şarkımızı unutmasın.."
Ve saz kızları konsomatrisliğin yanı sıra, şarkıcılık da yaparlardı.. Ama günümüzde olduğunca, hiç bilem sanatçı olduklarını iddia etmezlerdi..
"Yeni mi gelmiş oradaki? Ne içerse benden.. Söyle hoş gelmiş.." lafları, sıkça duyulurdu.. "Ağalığın vermekle, yiğitliğin vurmakla olduğu" bir takvim dilimi..
Buraları mesken tutanlar arasında, bazen veznedar ya da mutemet kimlikli kişilere de rastlanırdı.. Bunlar ufak ufak kesiliyorlarsa ve devamlı geliyorlarsa, kendilerine itibar bile edilirdi.. Ama işin ucunu kaçırıp, çalışanlardan bir kadına takılarak sağmal ineğe dönüştüklerinde, derhal polise haber verilerek müessesenin namusu kurtarılırdı.. Çağlayan Saz sonrası, bunlar çoğunlukla ya Sultanahmet, ya Toptaşı, ya da Paşakapısı mahpushanelerinde istirahate çekilirlerdi, zimmete para geçirmek suçundan.. (Bir de şimdilere bak.. Hırsızların heykellerini yapıyorlar.. Omuzlarda taşıyorlar, "Senden büyük yok.." diye..)
Günümüzde olduğunca hep anlaşılmamaktan şikayetçi, yoz bir dünyada yaşadıkları sanısında, hep ağlamaklı, bohem ve hane-i berduş sanatçılar, bu Çağlayan türü sazların sık görülen müşterileriydiler.. Feleğin çemberinden geçmiş o kadınlar, yine de acırlardı onlara ve alıp evlerine de götürürlerdi sevabına..
Gırgırın büyüğü, saz heyetiydi.. Gecenin bir saatinden sonra müzisyenlerden bazıları, çalarlarken uyurlardı.. Çakılmasın diye, gözlerinde simsiyah güneş gözlükleri.. Arada bir kaykılıp sandalyelerden düşenlere, garsonlar imdat götürürlerdi..
Hep aynı şarkı..
Ama ille de o saz kadınları.. Çoğu geçkin, çoğu aşırı şişman, öyle kümeleşip beklerlerdi.. İşçi kadınlar (Her kadın ne kadar çok içerse, o kadar çok makbuldu..), gece alacakları parayı düşünürlerdi hep.. Bazıları evdeki belalılarını, onların çıkartacakları belaları..
Saz kadınlarının hemen hepsi, yeni çıkan en son şarkıları bilmek zorundaydılar.. Koma halinde mikrofon alıp, saz takımının uyumayanları tarafından arkadan ve yandan desteklenerek, ağlayıp küfrederek şarkı söyleyen onların halları, alışkın olmayanları ya hüzünlendirir ya da çok güldürürdü.. (Ve nedense, o kadınlar hep aynı şarkıyı söylerlerdi.. Hiç unutmadığım bir şeydir: "Nasıl olsa bırakıp gitmeyecek mi/Her güzel şey gibi bitmeyecek mi/Unut onu gönlüm, unut onu sende..")

***

Günümüz eğlenti yerleri, barları, diskoları falan filan mı? Onları başka kalemlerden okuyun.. Televizyondan seyredin.. Bolca anlatıları var nasılsa..

***

Eee, "Esir Şehrin Mahpusları" benden bugünlük bu kadar..
Umarım, üç-dört gün süreyle canımızı sıkacak, acıtacak bir şeyler olmaz..
Fax : 0212 2815840
GÜNCEL
Öldüren Öldüren tartışma
Ayrılmak isteyen nişanlısı ile restoranda kavga eden tabip asteğmen,...
Çileli günler başladı
Düğün yerine ölüme gitti
Umudun mutlu sonu
'O kızlar tertemiz'
Anne kalbi, hayat verdi
Engelliye üst geçit
SPOR
Nihat Nihat sürprizi
Fenerbahçe Teknik Direktörü Daum'un yardımcısı Murat Kuş'un,...
İşte rüya Fener
Yaman çelişki
Sona geldik
Cimbom'a 2 bomba
Kontrollere devam
Cordoba'ya gözdağı
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
HAVA DURUMU
ISTANBUL - Par. Bul. 27 C,Açık 18 C
ANKARA - Par. Bul. 28 C,Par. Bul. 12 C
IZMİR - Par. Bul. 34 C,Açık 18 C
ANTALYA - Par. Bul. 30 C,Açık 20 C
ADANA - Par. Bul. 28 C,Par. Bul. 22 C
EKONOMİ
IMKB E: 17,355 D:% 2.76
DOLAR S: 1,491,000 D:% -0.07
EURO S: 1,809,000 D:% -0.33
AKTÜEL
GÜNE BAKIŞ
EKONOMİ
GÜNCEL
     
  Güncel | Yazarlar | Güne Bakış | Ekonomi | Aktüel | Yaşam | Spor | Televizyon | Papatya | Astroloji | Ana Sayfa
     
     
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm haklari saklidir.
MERKEZ GAZETE DERGI BASIM YAYINCILIK SANAYI VE TICARET A.S.