Radyo 35, İzmir ve çevresine yayın yapıyor. 89.0 frekansından dinlenebilir. Benim, öteden beri radyodan hikaye dinlemek hoşuma gider. Hele uzun yolda... Bu kez, radyo yerine internette karşılaştım. "Vesaire hikayeler" programını, Ömer Köroğlu sunuyormuş. Benim yüreğime bir hikaye dokundu. Kıza bir partide rastlamıştı.. Herkesin peşinde olduğu güzel bir kızdı. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız, parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı. Ve kibar davranması gerektiğini düşünerek, teklifi kabul etti. Birlikte oturdukları kafede delikanlı o kadar heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından doğru düzgün konuşamıyordu bile... Harika bir öykü... Bir ara garsonu çağırıp; "Bana biraz tuz getirir misiniz?" dedi. "Kahveme koymak için." Kız şaşırmıştı. "Garip bir ağız tadınız var" dedi. Delikanlı anlattı; "Çocukken deniz kıyısında yaşardık. Denizin tuzlu suyu ağzımdan hiç eksilmedi. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyor ve onları özlüyorum." Kız o gün dinlediklerinden çok duygulanmıştı. Bu kadar samimi içini döken, evini ailesini seven, sakınan biri, onu etkilemişti. Kız da anlattı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi... Aralarında tatlı bir sohbet oldu. Bu harikulade bir öykünün başlangıcıydı aslında. Buluşmaya devam ettiler. Prens ve prenseslerin hikayesi gibi oldu. Evlendiler. Çok mutluydular. Prenses her zaman, prensinin kahvesinin içine bir kaşık tuz koydu. Onun böyle sevdiğini düşündü. Mutluluğu kahveye borçlu... 40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. Karısına ölümünden sonra açılması için bir mektup bırakmıştı. Mektupta; "Sevgilim, lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurdum. İlk buluştuğumuz gün o kadar heyecanlıydım ki, şeker yerine tuz istedim. Sen bana bakarken o kadar utandım ki, değiştiremedim sözümü. Bu yalan, sevgimizin temeli olmuştu. Sana gerçeği anlatmaktan her defasında vazgeçtim. Şimdi ölüyorum. Ben tuzlu kahveyi sevmem. Ama seni tanıdığım günden beri zerre kadar pişmanlık duymadan içtim. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğuydu ve bunu o kahveye borçluyum. Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, bütün hayatımı seninle geçirmek isterim. İkinci bir hayat boyu tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..." Yaşlı kadının gözyaşları, mektubu sırılsıklam ıslattı. Bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl bir şey?" diye soracak oldu. Gözleri nemlendi kadının, "Çok, çok, çok tatlı!.." dedi.
Gözucuyla Düşen bir çığdaki hiçbir kar tanesi, olup bitenden kendisini sorumlu tutmaz. (Oscar Wilde)