Arbutus ve Martı Büyükannemin, Bayan Wilcox adında bir düşmanı vardı. Büyükannem ve Bayan Wilcox yeni evlendiklerinde, yaşamlarının tümünü geçirecekleri küçük kasabanın karaağaçlarla kaplı ana caddesinde kapı komşusu olmuşlardı. Savaşı başlatan ne oldu bilmiyorum, çünkü ben o zaman daha doğmamıştım, ama ben dünyaya geldiğimde, yani tanışmalarından tam 30 yıl sonra, savaşı başlatanın ne olduğunu onların da hatırladıklarını sanmıyorum. Ama bu gerçek, savaşın şiddetini azaltmıyordu. Yaşadıkları kasabada hiçbir şey, bu çarpışmadan uzak kalamadı. Devrimi, iç savaşı ve İspanya-Amerika Savaşı'nı atlatmış 300 yıllık kilise bile, büyükannemle Bayan Wilcox'un Kadınlar Yardım Savaşı sırasında, yerle bir olmaktan zor kurtuldu. Büyükannem bu cephede başarı sağlamıştı ama, zaferi kısa ömürlü oldu. Yardım derneğinin başkanlığını yitiren Bayan Wilcox, öfkeyle dernekten istifa etti. Ölümcül düşmanınızı, "tükürdüğünü yalamaya" zorlayamıyorsanız, zaferiniz ne işe yarar ki? Bayan Wilcox da, Halk Kütüphanesi Savaşı'nı kazandı ve Phyllis Teyzem, yerine kuzeni Gertrude'un kütüphaneci olarak atanmasını sağladı. Gertrude'un kütüphanede işe başladığı gün, büyükannem kütüphane kitaplarını okumayı bıraktı. Lise Savaşı berabere sonuçlandı. Müdür, Bayan Wilcox'un onu kovdurmasına veya büyükannemin ona ömür boyu müdürlük yapma olanağı tanımasına fırsat vermeden, daha iyi bir iş bulup ayrıldı. Çocukken büyükannemizi ziyarete gittiğimizde, Bayan Wilcox'un torunlarına nanik yapmak ve bahçelerinden üzüm çalmak, başlıca eğlencelerimizdi. Wilcox'ların tavuklarını kovalamaya da bayılırdık. Sakın bunun tek taraflı bir kampanya olduğunu düşünmeyin. Bayan Wilcox'un da torunları vardı ve onlar, büyükannemin torunlarından daha çok sayıda, daha sert ve daha akıllıydılar. Çamaşırların bahçeye asıldığı gün mutlaka çamaşır ipi kopuyor, yeni yıkanmış yatak takımları kire çamura bulanıyor ve yeniden yıkanmaları gerekiyordu. Bunlar bazen kendiliğinden de olabilirdi, ama hep Wilcox'un torunları suçlanıyordu. Günlük Boston gazetesinin ev işleri sayfası olmasa, büyükannem bu sıkıntılara nasıl katlanırdı bilemiyorum doğrusu... Bu sayfa harikaydı. Sayfada hem yemek pişirme ve temizlik konularında öneriler ve ipuçları veriliyordu, hem de okuyucuların birbirlerine yazdıkları mektupların yalımlandığı bir bölüm bulunuyordu. Bir sorununuz varsa ya da içinizi döküp biraz rahatlamak istiyorsanız, gazeteye, "Arbutus" gibi uydurma bir isimle mektup yazıyordunuz. Arbutus, büyükannemin rumuzuydu. Sonra, aynı sorunu yaşayan diğer kadınlar da size mektup yazıyor, o sorunu nasıl çözdüklerini anlatıyor ve onlar da yine rumuz kullanıyorlardı. Sıklıkla sorun ortadan kalktığı halde, kadınlar gazete sütünü aracılığıyla yazışmayı sürdürüyor, birbirlerine çocuklarını, yaptıkları konserveleri ve yeni yemek odası takımlarını anlatıyorlardı. Büyükkanemin de başına böyle bir şey geldi. O ve "Martı" adlı bir kadın, çeyrek yüzyıl boyunca yazıştılar. Büyükannem, Martı'ya, hiç kimseye anlatmadığı şeyleri anlattı. Martı, büyükanneme gerçek bir can yoldaşı oldu. Ben 16 yaşındayken Bayan Wilcox öldü. Kapı koşunuzdan ne kadar nefret etseniz de, küçük bir kasabada yas tutan kişilere, gidip elinizden gelen yardımı yapmanız adettendir. İşlere yardımcı olma konusunda ciddi olduğunu göstermek isteyen büyükannem, temiz bir iş önlüğü giyip, evlerine gitti. Wilcox'un kızları, ondan zaten pırıl pırıl olan oturma odasını cenaze töreni için temizlemesini istediler. Odadaki masanın üzerinde büyük bir karalama defteri vardı. Karalama defterinde, sütunlara yıllar boyunca Martı'ya yazdığı mektuplar ve Martı'nın cevapları düzgün bir biçimde yapıştırılmıştı. Büyükkannemin en kötü düşmanı, en iyi arkadaşı olmuştu. Bu olaydan sonra, ilk kez büyükannemi ağlarken gördüm. O zaman neye ağladığını bilmiyordum, ama şimdi biliyorum. Boşa harcanan ve asla geri gelmeyecek yıllara ağlıyordu. O sırada beni etkileyen yalnızca gözyaşları olmuştu, ama o günü anımsamaya değer kılan, yalnızca bir kadının gözyaşları değildi. Bugün bütün kalbimle inandığım ve inanmaktan vazgeçmek zorunda kalmaktansa ölmeyi yeğleyeceğim bir şeyi, ilk o gün düşünmüştüm: İnsanlar tam anlamıyla uzlaşılmaz görünebilirler. Cimri, alçak ve sinsi de görünebilirler. Ama bulunduğunuz yerden 10 adım uzaklaşır ve farklı bir açıdan bakarsanız, onların cömert, sıcakkanlı ve kibar olduklarını görebilirsiniz. Her şey, onlara hangi noktadan baktığınıza bağlıdır... Kaynak: Tavuk Suyuna Çorba